“Foça, Deniz Çipurasına Hasret Kalmasın.”
Veya
“Ege, Deniz Çipurasına Hasret Kalmasın.”
İyi ve güzel şeyleri kim sevmez, insanoğlu hep daha iyiyi hep daha güzeli keşfetme dürtüsüyle yaşıyorken daha azına razı olabilir mi? Pek belli etmesem de geçireceğimiz sayılı anları tesadüflerin eline bırakmaktan imtina eden bir seçicilik içindeyim. Seviyorum iyi şeyleri ve fark ediyorum güzellikleri…
Foça Restoran’da her zaman taze tatlı ot salataları bulabilirsiniz; Cibes, hardal ve brokoli üzerine kurutulmuş kekikli domates dilimleri hoş aromasıyla pek yakışmıştı. Sarmısak, limon ve zeytinyağı ile tatlandırılmış bir ot tabağında seveceğiniz yeşilliklerin arz-ı endamı ne güzel. Ot ordövr, deniz ürünleri ve acılı meze gibi keskin tatlar arasında geçiş sağladığından masada eksik edilmemeli. Balık restoranı olsun, diğer bütün lokanta ve yemek evleri olsun hepsinin bana göre en büyük eksiği ot salataları ve ot yemeklerinin yetersizliği.
Oysa ki, sızma zeytinyağında parlayan az haşlanmış yemyeşil ot salataları Ege Mutfağı'nın özenilesi ayrıcalığıdır. Otları ihmal etmek, özgün Ege Mutfağı'na büyük bir darbedir. Gelen misafir yerel mutfağın işaretlerini görmek istiyor, bu isteğe cevap vermek gerekir diye düşünüyorum.
Kamil, masamıza adına “eroin” dedikleri bir meze getirdi. Alev alev yakan, acı, ekşi, keskin mi keskin, sert bir tat bu yoğurt üstü kızarmış kırmızı biber. Kızgın damdaki kedi gibi bir şey. Kırmızı acı biberler irice doğranıp zeytinyağında kızartılmış ve kesme yoğurt üzerine boca edilmiş. İnsanın saçını başını diken diken eden, soğuğa rağmen terleten bir meze. Sivri ve çılgın bir yanınız yoksa denememelisiniz.
Hayat, acı ve tatlılarla iniş ve çıkışlarla hep bir arada aynı anda harmanlanıyor. Lezzettiniz daim olsun...