ISSN 1308-8483
   ISSN 1308-8483
“Biz burada yaşadık, çocuklarımız da burada yaşayacak, aynı güzel ortamda yaşasınlar istedik” -

   .::


Nurdan ÇAKIR TEZGİN     
  Yayın Tarihi: 12.1.2010    



“Biz burada yaşadık, çocuklarımız da burada yaşayacak, aynı güzel ortamda yaşasınlar istedik”



Foça Belediye Başkanı Gökhan Demirağ’ın aile yaşantısını, eşini, kızını sözün özü ev halini merak etmiştik. Aslında kısa bir yeni yıl ziyaretiydi bizimkisi. Gelin görün ki hiç de düşündüğümüz gibi olmadı! Gökhan Başkanın ve eşi Derya Hanımın güler yüzlü karşılamaları; ardı kesilmeyen izzeti ikramlarıyla saatler süren misafirliğimizi hemen köşemde yazmıştım yılbaşı günü. Yazmıştım da, o gecenin muhabbeti birkaç satıra sığdırılamayacak kadar yoğundu. İleri bir tarihte yayınlayalım derken kısmet bugüneymiş…

Öncesinde Turgay’la, soru-cevap şeklinde bir söyleşi olmasın diye konuşmuştuk ama, sonra fark ettim ki; Demirağ ailesine epeyce soru yöneltmişiz…

Nurdan – Foça gibi özel bir yere belediye başkanı olmak; belediye başkanı eşi ve ailesi olmak; görünen köy kılavuz istemez, aileyi böyle mutlu bir şekilde idame ettirmek, nasıl bir şey; her ikinize de bu sorum.

Derya – Benim için çok değişen bir şey olmadı. Daha fazla yoğunum elbette. Ama, Gökhan’ın açısından değişen çok şey oldu.

Ben rutin aile işlerini yürütüyorum. Yani herkes gibi yemeğimi yapıyorum, çocuğuma bakıyorum, evimin temizliğini kendim yapıyorum; yani rutin her şeyi kendim yapıyorum.

Ama onun dışında da tabii ki protokolün gerektirdiği şekilde de temsil etmeye çalışıyorum.

Önceden çalışıyordum. Onun zorluğunu bildiğim için bana pek zor gelmedi. Bir de on sene belediyede çalıştığımdan, biraz daha yakın olduğum için, her şeyi daha bir kabul ediyorum, diye düşünüyorum.

Çok zor gelmedi yani bana.

Gökhan – Aile açısından değişen ne var? Bunların başında normal bir çekirdek ailenin yapmak istediği şeyleri yapsanız dahi, yapamama noktasında oluyorsunuz. Neden? Mesela, özellikle benim eşimin bu konuda katkısı büyük, ona teşekkür ederim. Çünkü nihayetinde çalıştığı bir kurumdan Foça’ya biz gönül verdiğimizde, bu işe soyunduğumuzda belli kararlar almak zorundaydık; yani hayatımızın gidişatında o mevcut olan görevinden ayrılmak zorunda kaldı. Kendisi ziraat mühendisi, on yıllık belediyeciliği var. Biz de esnaftık, Foça’da büyüyen bir çocuktuk. Ama tabii kendi yöremize hizmet etmek, ayrıca bu kadar güzel ve özel bir yerde hizmet etmek çok ayrıcalıklı bir olay.

Ama aile açısından baktığınız zaman tabii ki benim Derya kadar çok aileme vakit ayırdığım söylenemez. Bunu açık söyleyeyim. Bu eksikliği tamamen eşimin kapattığını söyleyebilirim. Ama biz de normal bir aile gibi yaşamayı hep sürdürdük. Ki bu ikinci dönemde özellikle dört tane belediye bağlandıktan sonra dahi…

Ama şunu söyleyebilirim ki çocuğumun özellikle büyüdüğünü ben çok göremedim. Bir baktım birden büyümüş. Yani yıllar birden bir bakmışsınız geçmiş. Ama tabii mümkün olduğu kadar vakit ayırmaya çalışıyorum. Keşke diyebilsek ki Cumartesi, Pazar günleri bizim izin günlerimiz olsa. Ama öyle bir lüksümüz yok.

Derya – Yedi gün yirmi dört saat. Telefon ve telsizle beraber yatıyoruz.

Gökhan – Yedi gün yirmi dört saat. Yakınma gibi bir şey kesinlikle söz konusu değil. Bizim için önemli olan vatandaşın dileklerini en iyi şekilde yerine getirmek.

Nurdan – Kızınız Gülin’e çok fazla zaman ayırabiliyor musunuz?

Derya – Ben yeterince ayırıyorum.

Gökhan – Eşim benden daha fazla ayırıyor. Bir de şunu söyleyeyim çok fazla olgun bir kızımız var. Sağ olsun o da bizi zorda bırakacak bir şey içerisinde değil. Yani nihayetinde işin gerekliliğini yapıyor. Bizim kadar, bize düşen görev kadar o da üstüne düşeni yapıyor.

Nurdan – Sizin evde en çok hangi yemekler pişer? (Biraz damdan düşer gibi oldu)

Gökhan – Benim yaptığım mı? Derya’nın yaptığı mı?

Nurdan – Başkan yemek mi yapıyor?

Gökhan – Son zamanlarda yemeğe sardım. Biraz işin rutininden kaçmak kaydıyla.

Derya – Yapmak istiyor, daha doğrusu öğreniyor. Öğrenmeye çalışıyor.

Gökhan – Evde açıkçası üç öğün yemek yeme şansımız yok. Ama, akşamları özellikle evde yemek yemeye gayret sarf ediyoruz.

Sabah kahvaltılarını beraber yapıyoruz. Öğlen yapma şansımız yok, ama ben ara sıra boş vakit olduğu zaman; Derya özellikle beni evde görmek istiyor.

Nurdan – Son zamanlarda gelişen bir istek herhalde.

Derya – Son bir iki aydır stres attığını düşünüyor.

Gökhan – Bir de hoşuma gidiyor. İlgim var. Rutinlikten biraz daha spesiyal bir şeyler yapmak, mesela yemeğe gittiğimiz zaman ben şuna çok yanlış bakıyorum; çok yemeklere katılıyoruz hep önümüzde aynı şeyler.

Acaba diyorum, biraz daha farklı bir şeyler olur mu? Yani kuru fasulye nasıl olur, bir nohut nasıl olur, bir köfteyi acaba az ateşte mi yapalım, bir yumurtayı nasıl yapalım gibi. Mesela makarna…

Derya – Böbrekli yumurtayı çok güzel yapar, sabahları.

Gökhan – Biraz değişik bir olay ama, böbrekli yumurta konusunda iddialıyım. Bir gün beraber yiyelim.

Nurdan – Harika, benim köşem için çok güzel bir konu bu.



Nurdan – Bu arada başkanımız etçi galiba! Balık sevmediğinizi biliyorum.

Gökhan – Ya öyle diyorlar, ama aslında değil. Balık sevmiyor değilim, balık seviyoruz!.

Derya – Haftanın beş günü falan et pişiyor, sebze fazla sevmiyor.

Gökhan – Şöyle algılanıyor. Neden balık. Biz şimdi birçok toplantıya katıldığımız için özellikle Foça’da her yemekte balık geliyor. Onun için böyle fark ediliyor. Bana göre denizci çocuğuyuz, ufaklıktan beri hep balıkla haşır neşiriz.

Özellikle Foça’dan çıkan balıkların muazzam kalitede olduğunu söyleyebiliriz.

Çiftlik balığı değil. Foça çipurası çok güzel, levrek çok güzel; diyorlar, kış aylarında limana gelen levrek yenilir, çipura Kasım, Aralık aylarında Foça’da ciddi anlamda yenir. Barbun balık yenir. Ama, bana göre bir kupez de yenir, mesela benim annem iyi kupez yapar.

Mesela Derya’nın yapmış olduğu kefal.

Derya – Topan kefal, sebzeli, domatesli, biberli, patatesli, soğanlı. Fırına veriyorsunuz ya; ben onu çok severim.

Gökhan – Kolyoz yenir, sarpa, boklu sarpa derler, isparoz. İsparoz bol zeytinyağında tavada yaptığınız zaman hakikaten güzel oluyor.

Derya – Ben açıkça şöyle söyleyeyim, yanında piştiği zaman kokusundan dolayı yemeyi sevmiyor. Ama başka yerde pişip önüne gelecek o zaman; kokusu olmadığı zaman yemeyi seviyor. Ben genelde o evde olmadığı zamanlar evde pişiriyorum. Kızımla beraber yiyoruz. Onun dışında evde kokusunu sevmiyor.



* * *


Derya Hanımın bize hazırlayıp sunduğu serpme tabağındaki lezzetleri tadıp çaylarımızı yudumlarken, sohbetimiz Foça’ydı...

* * *


Gökhan – Foça’nın kaderi 2007 yılında değişti, hatta 2004’te. Nedeni şu Büyükşehir sınırları içerisine girdik. Tüm yetkilerimiz büyükşehire geçtikten sonra Foça Belediyesi’nin çok ciddi yetkisi olmadığı ortaya çıkıyor aslında. Fakat biz bunun sıkıntısını yaşamamıza karşın hem kendimiz deklare etmedik hem de vatandaşlara da yansıtmamaya çalıştık.

Kanalizasyon, alt yapı, mezarlıklar, mezbahalar, itfaiye hepsi büyükşehirde.

Derya – Bir mezarlık deyip geçmeyin önce Gökhan’ı arıyorlar.

Gökhan – Bundan hiçbir zaman kaçmadık, yakınmıyorum.

Bir de 2007 yılından itibaren gelirlerimizde büyük düşüş var.

Foça’nın sorunlarından bir tanesi Club Med’in kapanması. Her evde Club Med’den emekli olan biri var. Club Med burada altı ay çalıştırırken diğer altı ayı yurtdışına gönderiyordu. Burada çalışan insanlar da yurtdışını görüyordu.

Club Med Türkiye’de kurulan ilk tatil köyüdür. Foça için çok önemliydi…

Turgay – Tekrar açılma umudu yok mu?

Gökhan – Açılması için gayretlerimiz devam ediyor.

Foça gerçekten çok güzel ama, hiçbir zaman bir Antalya olamayacak, herkesin bunu kabullenmesi lazım. Olamaz. Senin burada mevsim altı ay mı? Rüzgarlar çıktığı zaman kapı koymuyor.

Diyorlar beş yıldızlı otel yapılmalı. Var da yaptırmadık mı.. Yakında, Kumburnu’nda bir otel ihalesine çıkıyoruz.

Şu anda bakıyoruz yılbaşı tatili ve bütün oteller dolu. Butik otel diyoruz, butik şehir diyoruz hep.

Nurdan – Butik şehre yaklaşımınız nasıl?

Gökhan – Butik şehir. Mesela Foça’da bir şeye dikkatinizi çekmek isterim. Foça’dan çıktığımız zaman, yolun sağ ve sol tarafında levha göremezsiniz. Hepsini kaldırdım.

Foça’da trafik lambalarının olmaması benim arzuladığım Foça o. Mesela Marmaris’e gidiyorsunuz, Kuşadası’na gidiyorsunuz her yer trafik lambası, şehir gibi.

Derya – Özgün şeyleri olan oteller, yani her şey dahil sistemli oteller değil.

Turgay – Keşke yapılabilse de Küçükdeniz’deki trafiği tamamen kaldırabilsek.

Derya – O hayaliydi hep.

Gökhan – Bir şey söyleyebilir miyim; Akbank’la Belediye Meydanı arasındaki yolda trafik vardı, hatırlıyor musunuz?

Turgay – Evet, tabii.

Gökhan – Kıyıda restoranların önünde trafik vardı. Bunları kaldırmak çok kolay olmadı. Şunu söyleyeyim, trafik aslında yavaş yavaş kalktı. Bir Simit Evi’nin önüne oturun, sabahtan akşama kadar kaç tane araba geçtiğini sayın. İnsanlar Foça’nın içerisinde trafiğin az olmasını düşündüğü için aracı az kullanıyor. Foça’yı bilen kişiler için söylüyorum.

2004 yılında Sevgi Caddesi’ni yaparken bütün esnafla toplandık. Çok zor günlerimiz oldu mu? Hayır! Herkes olumlu baktı. İlk başta “trafiğe kapatırsak problem olur mu?” diyenler vardı; şu anda en popüler caddelerden birisi oldu.

Biz belediye meydanı yaptık, herkes taş oldu dedi. Hayır çekim merkezi oldu. Nerede buluşacağız dendiğinde, adres meydan oluyor.

Ömer hocayla oturduk konuştuk. Foça’da, biz Foça’nın silüetini oluşturacak heykellerle ilgili bir çalışma içerisindeyiz.

Turgay – Bizim için çok güzel bir haber bu.

Gökhan – Mesela griffonlarla ilgili, İzmir Müzesi’nden onların kalıplarını çıkarıp griffonların aynısından yaptıracağız. Bir balıkçı heykeli, bir fok heykeli, bir griffon heykeli.

Şimdi bakın yıllardan beri bir hayal olan Athena Tapınağı ile ilgili ortaokul binasının yıkılması muazzam bir olay. Yel değirmenlerinin restorasyonu devam ediyor.

Bir üniversitenin açılması ciddi bir olaydır bana göre. Mesela son üç yıldır Gümrük Kapısı’ndan yapılan Mordoğan ve Karaburun seferleri turizm açısından önemlidir. Son üç yılda taşıdığımız insan sayısında üç kat artış var.

Bu sene Karaburun’a 3100 kişi, Mordoğan’a 3900 kişi taşıdık.

Büyükdeniz’de yat bağlama kapasitesini şu anda iki yüze çıkaracak bir çalışma içerisindeyiz.

Nurdan – Trafiğin kapanması demek insanların yürüyerek ağır ağır alışveriş yapması demek, bu da esnafın daha hoşuna gider sanırım...

Gökhan – Eskiden Foça’ya gelen merkezden arabasıyla gelip geçiyordu. Şimdi en azından park edip dolaşıyorlar.

Nurdan – Günübirlik turizmin bile çok katkısı olduğunu düşünüyorum.

Gökhan – Bizim Foça’nın en büyük avantajlarından bir tanesi günübirlik dersek; İzmir potansiyeli önemli. Yanıbaşımızda üç buçuk milyonluk bir potansiyel. Şu anda müthiş bir şekilde hafta sonları buraya bir akış var.

Nurdan – Foça pazaryeri konusunda yeni bir şey var mı?

Gökhan – Pazaryeri konusundaki düşüncem şu; Gayet net. Herkes pazaryerinin bulunduğu yere karşı. Bana göre Foça’nın pazaryeri otantik olmalı, sokakları evleri gibi özel olmalı. Biz çocukken pazar sokak aralarında kuruluyordu. Ben çok modern bir pazaryeri yapsam Foça’nın otantik havasına uyar mı? Öyle bir niyetim yok. Biraz yağmurda ıslanacağız belki...

Derya – Geçen gün pazarcılar durdurdular Bağarası’na taşınacakmış burası, doğru mu dediler. Yok öyle bir şey rahat olun dedim, hepsi çok sevindiler.

Gökhan – Otoparkın olduğu yere Kavaklı Bahçe denirdi. Orası su dolardı. Oradan Esnaf Sanatkarlar’ın olduğu yere kadar olan bölüme Soğuk Kuyu denir, bilir misiniz?

Turgay – Evet.

Gökhan – Pehlivanoğlu’nun giriş kapısının orada meşe oynardık.

Derya – Gülin’lere yeni bir ders başlayacakmış, bizim oynadığımız oyunları öğreteceklermiş. İp atlamayı, beş taş oynamayı bile bilmiyor çocuklar.

Gökhan – Biz de çocuklar için uçurtma şenliği yapıyoruz.

Mahalle arasında mahalle maçları vardı eskiden, çok güzeldi.

Derya – Biz o dönemleri yakaladık. Sonra çok hızlı değişim oldu. Babamın eve getirdiği siyah beyaz televizyonu gördük, bir baktık ki renkli oldu, lcd oldu, sonra bilgisayarlar…

Gökhan – Şu arka sokakta taş evimiz vardı, orada kuyu vardı, dedemlerin tütün ektiğini bilirim. Ben 173. sokakta büyüdüm.

84-89 arasında imarlaşmanın çok yoğun olduğu bir dönem geçirdi Foça. Ama yine de en önemli korunan yerlerden biridir Foça.

Şu anda Foça’yı korumak isteyenlerin sayısı o kadar fazla ki…

Turgay – Milletvekilliğine aday olacak mısınız?

Gökhan – 2011 yılında kesinlikle milletvekili adayı değilim. Siyasete belediye başkanı olarak girdim. Ben garajın yanında gazete bayii idim. O zaman hakikaten Foça’nın geleceğine talip olduk genç arkadaşlarımla beraber. Biz burada yaşadık, çocuklarımız da burada yaşayacak, aynı güzel ortamda yaşasınlar istedik. Hedefimiz buydu.

Onun için belediye başkanı olduk.

Derya – O Foça aşığı.

Gökhan – Ben Foça’yı çok seviyorum. Bir de belediyeciliği.

Derya – Her sabah yedide kalkıp “geç kaldım Derya” deyip telaşla giyinip, heyecanla kapıdan çıkar mı insan. Ya nereye geç kaldın? Her sabah heyecanla çıkıyor evden.

Nurdan - Her sabah makamına coşku ve heyecanlarıyla gelen bir belediye başkanına sahip olduğu için Foça şanslı olmalı.

* * *



Üç güzel insan, sıcak evlerinin kapılarını bize açtılar; Gökhan Başkan, eşi Derya Hanım ve kızları Gülin ile keyifli saatler geçirdik. Konukseverlikleri ve bu güzel söyleşi için kendilerine çok teşekkür ediyoruz.

Nurdan ÇAKIR TEZGİN









Okunma: 4760
Okunma: 4760

















Booking.com


   |   Hakkımızda    |    İletişim    |    Yasal Uyarı    |


    © FocaFoca.com tüm hakları saklıdır.   (03/2005)