ISSN 1308-8483
   ISSN 1308-8483
Ben Yoldan Gönüllü Çıktım -

   .::


Senem ÖZKUL     
  Yayın Tarihi: 19.4.2009    



Ben Yoldan Gönüllü Çıktım



- Çok isim var. Kapatsak telefonu? Okuldan yeni geldim ve akşama dernek toplantısı var.
- Ne derneği yine? O kadar işinin arasında bir de bunlara koşuyorsun. Ne kazancın var Allah aşkına?
- Yok bi’şey kazanmıyoruz, gönüllü çalışıyor herkes, canla başla.
- Enerjini başka şeylere versene sen. Vakit harcama böyle şeylerle.

Telefonu çabucak kapamak istiyorum. Sanki karşımdaki, benim gibi, tüm dünyaya hoşgörü ve yardımlaşma tohumları eken Mevlana’nın toprağından gelen biri değil.

„Haydi şu benlikten kurtul, herkesle anlaş, herkesle hoş geçin. Sen kendine kaldıkça, bir habbesin, bir zerresin fakat herkesle birleştin, kaynaştın mı, bir ummansın, bir madensin!“ (Mevlana)

Okul sıralarında Yunus Emre’yi boşuna okumuş, Karacaoğlan hakkında sırf 5 Pekiyi almak için içi boş kompozisyonlar yazmış. İyilik ve yardımlaşma dediğin zaman mangalda kül bırakmadığı da aklıma geliyor birden. İnanasım gelmiyor yine de.

İnanmıyorum da zaten, içimizin boşaltıldığına. Nice insanlar tanıdım, her türden, her cinsten ama kim ne derse desin merhametin sıcak nefesini en çok ülkemde hissettim ben. İmkansızlığın çaresizliğe dönüştüğü anlarda el ele vermenin dersini de orada aldım.

Yine de canımı sıkmıştı telefondaki sese benzer sesleri son günlerde çok duyar olmak. Karşılığı çek, nakit, kredi kartı değil de memnun yüzler görmek olan nadir meşgalelerden biri gönüllü çalışmak değil midir? Bu bilincin daha da yaygınlaşması ümidiyle, yüreklendirilmek yerine neredeyse „enayilikle“ nitelendirilen bir gönüllülük hikayesini anlatayım. Hani herkesin bir hikayesi vardır derler ya, işte onlardan sadece biri...

Tüm teknolojik kolaylıklara inat vahşi bir tempoyla ilerleyen yaşantımın içinde, zamanını ve beynini gönüllü olarak sanata veren derneğimiz Münih Sinema Türk’ün güzel çalışanlarıyla olmak meditasyon gibi geliyor insana. 20 senedir vatanından uzakta yaşayan Türkleri ve vatanından uzaktaki bir kültüre ilgi duyan Almanları, sinema sevgisi etrafında toplayan bir dernek burası. Aileyle, sevgiliyle, arkadaşlarla geçirilecek zamandan ödünç alınan süre içinde kopan beyin fırtınalarının ürünü olarak kapsamlı bir film programı oluşturuluyor; festivale katılacak sanatçı ve yönetmen konukların en iyi şekilde ağırlanmasına yönelik çalışmalar yapılıyor. Her şeyden önemlisi, bir hafta sürecek bir etkinlik için neredeyse altı ay seve seve meşgul edilen bir gönül konuluyor ortaya.

Yepyeni bir alanda bilgi yağmuruna tutulurken, fikir alışverişinde beyin jimnastiği yaparken, birlikte başaracağımıza emin olduğum bir sonu hayal ederken, boşuna harcanılmış bir enerjiden bahsetmek olanaksız. İçimden söylediğim şarkı dilime dolanıyor adeta: „Ben yoldan gönüllü çıktım, memnunum buna ben...“

İnatla sürdüğüm çabalarım, meyvelerini fazlasıyla veriyor. Festival haftası gelip çattığında, ailesinden birinin düğünü için koşuyormuşçasına özverili insanlar görüyorum çevremde. Onlardan biri olmak için özen gösteriyorum. Sinemaseverler geliyor, biletler bitiyor, meraklı yüzler dolduruyor sinema salonlarını ve gülen yüzlerle ayrılıyorlar oradan. En büyük iyiliği yapıyorum yaşamım için, insanlar tanıyorum: Filmi yazanlar, yönetenler, müziği ile ruh verenler, izleyenler...

Tanıdıklarım arasında, idealist bir genç yönetmenin gönüllü bir kültür elçisi misali yaptığı çalışmalar, kendiminkine çok benzer heyecanlarla yola çıktığı hissini uyandırıyor bende. Çektiği Mevlana belgeseli ile ülke ülke gezerek ülkemizin tanıtımına katkıda bulunan bu yönetmenle yaptığım kısa sohbetin, hikayeme en güzel noktayı koyacağını düşünüyorum.



FoçaFoça: Merhaba Kürşat bey, Münih Başkonsolosluğu ve pek çok diğer sponsorumuzun katkılarıyla bu yıl 20.si düzenlenen Münih Türk Film Festivali’ne öncelikle hoş geldiniz. Bu yılki festivalin açılış filmi, Mevlana Celaleddin-i Rumi: Aşkın Dansı filmiydi. Mevlana hakkında bir belgesel film çekme fikri nasıl oluştu?

Kürşat Kızbaz: Öncelikle davetiniz ve Mevlana Aşkın Dansı belgeseline olan ilginiz için biz teşekkür ederiz. 20. Münih Türk Film Festivali’nde olmak bizler adına büyük bir mutluluk. Genel olarak Mevlana ile ilgili bir film yapmak aslında kariyerimin en başlarına, öğrencilik yıllarıma dayanmakta. İlk filmim olan Rumi-Ahlaf’ın uluslararası başarısının ardından geçen zamanda edindiğimiz deneyim ve bilgi birikimi yeni bir Mevlana projesine zemin hazırladı. Amacımız bugüne kadar yapılan en büyük, en geniş kapsamlı ve en özel Mevlana belgeselini yapmaktı. Projemize destek veren kurum ve kuruluşları, ulusal ve uluslararası alanda eser vermiş sanatçı ve akademisyenleri düşündüğümüzde bugün böyle bir çalışma yapabildiğimiz için çok mutluyuz. 2009 yılı içerisinde Moğolistan’dan ABD’ye, İtalya’dan Dubai’ye kadar çok geniş bir coğrafyada, tüm dünyada 50`yi aşkın ülkede gösterilmekte olan belgeselimiz çağları aşan Mevlana’nın ışığını anlatmak adına duyduğumuz bu heyecanımızı günden güne korumakta.

FoçaFoça: Filmin gösterime girdiği akşam müthiş bir ilgiyle karşılaştınız. Biletler günler öncesinden tükendi. Gerek yerli gerekse yabancı sinema severlerin bu yoğun ilgisini neye bağlıyorsunuz?

Kürşat Kızbaz: Mevlana Celaleddin-i Rumi yüzyılları sevgi ve barış felsefesiyle eriten büyük bir düşünür. Bugün tüm dünyada gerek akademik eserlere konu olmuş, gerekse şiirleriyle milyonların gönlüne taht kurmuş birisi. Eserleri ve fikirleriyle tüm insanlığa seslenmiş, milyonların gönlünü kazanmış bir mutasavvıf. Filmimize olan ilginin işte bu büyük denizin bir damlasını tatmaya çalışmak gibi görüyorum. Ve bu beni çok mutlu ediyor. Üç yıl boyunca filmimiz için gece gündüz yaptığımız çalışmanın da amacı belki de insanların gözlerindeki bu sevgi ve anlamlı ifadeyi görmekti. Eğer Mevlana’yı ve barışı anlatmak adına insanlığa ufak bir katkımız olduysa mutluluğumuzu kelimelerle ifade edemeyebilirim.

FoçaFoça: Sizi, Çanakkale Destanı 1915 ve Mevlana Celaleddini Rumi: Aşkın Dansı belgesel filmleriyle tanıdık. Kürşat Kızbaz’ın bundan sonraki projesi de bir belgesel mi olacak? Planlarınızdan bahseder misiniz biraz?

Kürşat Kızbaz: 2009 ve 2010 yoğun bir tempoda Mevlana filmimizin gösterimleriyle geçecek. Bu yoğunluk içerisinde yeni bir bağımsız belgesel çekmeyi planlıyoruz. Tabii ki son dönemde uzun metraj ve pek çok projenin teklifi şahsımı çok mutlu ediyor. Özellikle Mevlana projemizin ardından çok sayıda film teklifi geldi. `Ancak inandığınız işi başarırsınız` sözü beni hep frenledi. Yeni belgesel projemin ardından büyük bir uzun metraj projenin geleceğini şimdiden söyleyebilirim.

FoçaFoça: Münih Türk Film Festivali’ne ilk kez katılıyorsunuz. Bildiğiniz gibi, bu organizasyonun tamamı, SinemaTürk Derneği’nin yönetimden üyelerine kadar gönüllü olarak hazırlanıp yürütülüyor. Festival hakkındaki genel düşüncelerinizi öğrenebilir miyiz?

Kürşat Kızbaz: Bence Avrupa’nın ortasında böyle iyi niyetli insanlarla bu kadar profesyonelce bir festival hazırlamak çok önemli. Festivalinize katıldığımız ilk günden son güne kadar profesyonel olmayan hiçbir tutum ve davranışla karşılaşmamak ve yapılan iyi niyetli çalışmalar gelecek adına festivalinizin ulaşacağı kitlenin daha da büyümesini sağlayacak. Almanya`da yapılan diğer Türk film festivallerinden ayrılan yönü de Münih Türk Film Festivali’nin vizyonu olan ve gerçekten sinema sanatına aşık insanlardan oluşan bir festival yönetiminin olması. Tüm bu özel kişilerin oluşturduğu altyapı, festival adına yapılan yoğun çalışmalarla da birleşince ortaya tarihimizi, kültürümüzü ve sinema sanatımızı iyi bir şekilde tanıttığına inandığım özel bir festivalin ortaya çıkmasına zemin hazırlıyor. Umut ederim her geçen yıl festivaliniz daha da büyüyecek ve ulusal sinemamızın dünyaya açılan önemli bir penceresi olacaktır.

FoçaFoça: Gönüllü çalışma bilincinin, sosyal sorumluluk duygusu ve dolayısıyla kimlik gelişimi için gençlerimize yeterince aktarıldığını düşünüyor musunuz?

Kürşat Kızbaz: Sanırım Avrupa’nın ortasında böyle bir festivali tamamen gönüllü insanlarla düzenlemek bu sorunun cevapları arasında. Özellikle kimlik gelişimi, yurtdışında yaşayan Türk gençleri için irdelenmesi ve sorgulanması gereken bir sorun. Bu tarz kültürel ve sosyal çalışmalar bireyin toplum içerisindeki yerini, kişisel gelişimini ve sosyal sorumluluk duygularını geliştiren aktiviteler olarak göze çarpmakta. Tabii ki bu duyguları bilmek ve gençlerimize aktarmak birbirinden bağımsız ana başlıklar. Özellikle Avrupa`da doğan ve büyüyen yeni nesil gençlerimizin tarihi ve kültürel birikimlerini oluşturmak adına ve ulusal değerlerimizi kavramaları adına bu tarz etkinliklerin değeri ölçülemez. Umut ederim sinema sanatının büyüsünü sadece perdede değil yaşamımızın içinde de kavrayabilir, böyle güzel etkinlikleri pek çok anlamda gelişim ve etkileşimle bütünleştirebiliriz.

FoçaFoça: Verdiğiniz bilgiler için çok teşekkür ederiz. Yeni çalışmalarınızı sabırsızlıkla bekliyoruz ve başarılar diliyoruz.

Kürşat Kızbaz: İlginiz için ben teşekkür ederim. Umarım yeni çalışmalarımızda da tüm dünyada ulaşabildiğimiz en geniş kitlelere ulaşabilir, sevgiyi, barışı ve aşkı anlatabiliriz. Teşekkür ederim.

Senem ÖZKUL









Okunma: 3656
Okunma: 3656

















Booking.com


   |   Hakkımızda    |    İletişim    |    Yasal Uyarı    |


    © FocaFoca.com tüm hakları saklıdır.   (03/2005)