ISSN 1308-8483
   ISSN 1308-8483
“Hikayeden yorulduğumda roman yazıyorum” <br>Tarık Dursun K. -

   .::


Nurdan ÇAKIR TEZGİN     
  Yayın Tarihi: 14.4.2009    



“Hikayeden yorulduğumda roman yazıyorum”
Tarık Dursun K.




Sloganı “Kitaba Yolculuk” olan 14. İzmir Kitap Fuarı’nın onur konuğu Türk dilinin büyük ustası yazar Tarık Dursun K. ile Foça’daki evinde, bu ılık Nisan öğle sonrasında keyifli bir sohbete hazırlanıyoruz. Söyleşimizi tatlı bir sohbet havasında yapabilmekten başka derdim yok fakat, küçük ses cihazımızla Turgay’ın fotoğraf makinesi tıkırtılarının, ortama ciddi bir hava vermesini engelleyemiyorum. Makineleri örtbas etmek istercesine etraftaki kitap dergi ve kağıtları göstererek Tarık Dursun K.’a pat diye bir soru.

- Hikaye mi roman mı?

- Ben küçük hikayeden geldim. Küçük hikayeyi sürdürmeye çalışıyorum. Ara sıra yorgunluk atmak için de roman yazıyorum, deyip parantezi kapayayım.

Gençler, benim çok yadırgayacağım bir tutum içerisindeler. Mesela, hikaye yazmıyorlar hikaye anlatıyorlar. Şimdi anlatmak başka, yazmak başka. Eğer siz hikayeciyim diye meydana çıkıyorsanız, hikaye yazdığınızın kanıtlanması lazım. O nasıl olacak, yazdıklarınıza bakarak.



- Güncelinizdekilerle devam edelim derim, ne dersiniz?

- Bakın bu antolojiyi bitirdim. Yani her zaman zevki temas kabulümdür ama, mastürbasyon da lazım. Bayıldım. Dört bine yakın şiir okudum. Yüzde doksanının, çoğunun okuması yok, köylü; söylemiş bir şey türkü veya ağıt vari öyle şey işte…

“Gün bitti, gece kaldı” diyor ya!

Dizenin güzelliğine bakın, bunlardaki imaj derinliği değme babayiğit Haşim’de, Yahya Kemal’de, Atilla İlhan’da, Ceyhun Atuf Kansu’da olan değil, daha başka bir şey.

“Havada kar sesi var” diyor. Ulan pezevenk, havada kar sesi nasıl olur, karın sesi yok ki!

- Yaşamınız boyunca çok sayıda kitap yazıp, sinema ve yayıncılık da dahil birçok alanda ürünler verdiniz. Bütün bu dopdolu süreçte yapmayı arzu edip de gerçekleştiremediklerinizi konuşsak biraz.

- Şey var… Aaaa! pişmanlıklar da olabilir mi? Şimdi; bir, yazdığım romanlardan bir tanesini ret ettim, kimse bilmeden kendi kendime. İkincisi, yazmayı çok istedim, oturup yazdım, fakat yayınlayamadım. “İşgal”di adı. Demirdöküm, İstanbul’daki, Haliç’te. Demirdöküm Fabrikası’nda işçiler fabrikayı üç gün işgal ettiler. Onun hikayesiydi bu. Bir de yazmayı düşündüğüm, fakat yazıp yazamayacağım hakkında henüz bir şey bilgim, yahut yeterliliğe henüz sahip değilim. “Mahabad Cumhuriyeti”. Doğuda. 33 gün.

- Mahabad mı, duymadım biraz açabilir misiniz?

- Mahabad Cumhuriyeti. İran’da. Doğuda haritada şöyle çengel gibi bir yer vardır ya. Orada Irak, İran, Türkiye, Sovyetler Birliği’nin izniyle Mahabad Kürt Cumhuriyeti 1946’larda kuruluyor. Şimdi düşünebiliyor musun, 33 gün. Ya, buradan da küçük Disney vari.

Onun ötesinde başladım, başladım da bir türlü bitiremedim, kaçak güreşmeyi bir yerden sonra bırakayım istiyorum; Nam-ı diğer Geyikli Niyazi.

Şimdi, İttihat ve Terakki, Abdülhamit’in Düşüşü, bilmem ne, ama Talat Paşa, Enver Paşa ve bir de Kolağası yüzbaşı Geyikli Niyazi Bey. Çok garip bir şey, köpeği gibi, kedisi gibi demiyeyim, köpeği gibi arkası sıra gelen bir geyiği var.

- Onun için mi Geyikli diyorlar. Acaba dedim, Çanakkale’nin Geyikli’si mi?

- Hayır, bir fotoğrafı var. Niyazi Akıncıoğlu’nun, bir başkasının arşivinde gördüm. Şimdi okul fotoğrafları olur. Birileri yerlere yatarlar, öyle. Şimdi, Niyazi Beyin efradıyla beraber çekilmiş fotoğrafta, geyik de yere yatmış aynı öyle oturuyor.

Evet, onun dışında son derece de gırgır olan bir olay var; “Anılarını yaz, anılarını yaz.” Gerçi ben anıya değer olan şeyleri “Ben Unutmadan” adı altında iki cilt yazdım. Ama, yine de eksik gedik veya çok kısa pas geçtiklerimi yeniden daha geliştirerek.

Yazarlığa başladığımdan beri sürdürdüğüm bir alışkanlığım var. Önce adını buluyorum kitabımın.

- Güzel, bunu daha önce de söylemiştiniz de bunları benim bilmem yetmiyor elbette…

- Şimdi, bu anıları toplayan kitabın adı “Vefat Etti”. Vefat Etti de ya zaten ölmüşleri anlatıyor ve vefat etti diye bitiyor. Sonra birdenbire gözümün önüne bir kitapçı vitrini geldi; kitap çıkmış koymuşlar, “Tarık Dursun K. Vefat Etti”. Vazgeçtim, şey koydum adını, “Ölüm Aklımdasın”.



- Sizi klasik sorularla sıkmak istemiyorum, kısaltılmış “K”nın anlamını filan da soracak değilim! Yazarlığınıza dair devam edelim diyorum. Neler verdi bu camia, daha neler olabilirdi? Diğerleri ve siz?

- Yani bana bu kadar verdi de Orhan Kemal’e daha mı fazla verdi. Tam tersi. Orhan Kemal yoksulluktan kurtuldu, bir ev aldı ve öldü!

Düşünebiliyor musunuz, dünyanın hiçbir ülkesinde, hiçbir insan, edebiyatçı, ne bok olursa olsun; Fikret Otyam’a yazdığı bir mektup var; “parasızlıktan geberiyorum, çoluk çocuk kış kıyamet donuyoruz, birden aklıma geldi, gittim” diyor, “taksitle buzdolabı aldım, kapının önünde yüzde elli indirimle sattım”.

Müthiş bir şey bu.

Yani bir toplum için acı. Ama sanat, bilmem kitap, heykel, resim filan falan daha çok tuzu kuru toplumları tatmin ediyor. Biz ihtiyaçtan yapıyoruz, onlar tatmin olsun diye yapıyorlar.

Haaa, şimdi bakın 1900’lü yılların, bütün edebiyat dünyasının parlak yıldızları yoksullar ve yoksulluk çekenler arasından çıkıyor. Hemingway, Steinbeck, Faulkner, Tennessee Williams, bunlar hep fukara çocukları. Türkiye’ye bakıyorsunuz, hayda hepsi fukara. Bir tane zengin çocuğu vardı, Nevzat Ünlü; o da yeteneksizdi.

Ama bakın, sonra zaman yürüdü, yıl yılı izledi, bir de baktık ki bizim türküsünü çağırdığımız sınıfın insanları yok; ölmediler, sınıf değiştirdiler.

Eee ne yazacağız biz. Bizim bildiğimiz ağıtımızı elimizden aldılar. Bizler bel bel bakıyoruz, ben bilseydim bu “Ayı”nın gerçek olacağını, bal toplamaya da çıkardım.



- Aslında Kitap Fuarı’na geleceğiz de, onur yazarı olarak…

- Onur yazarı, henüz bana tebliğ etmediler ama!

- Ciddi misiniz? Peki ne diyorsunuz bu düşünceye?

- Peki şimdi, George Scott diye bir herif var, iri kıyım. Onun, Sartre’ın yaptığı gibi ben de yapayım mı?

- Bunu yapma özgürlüğünüz elbetteki saklı. Ama…

- Peki ne yapalım, yapacağımız bir şey yok.

- 2006’da Sedat Simavi Ödülü’nü getiren kitabınız “Hepsi Hikaye”de olduğu gibi, bütün bu olup bitenlere hikaye mi diyorsunuz?

- Evet, kısaca tek kelimeyle “evet” diyorum. Siz yazar olarak olaylara bakarsanız aynı şey, bakmazsanız da aynı şey; “hepsi hikaye”.

- Anladım. Teşekkür ediyorum, hem de çok.

- Ama, iyi hikaye oluyor, kötü hikaye oluyor.




Nurdan ÇAKIR TEZGİN









Okunma: 3500
Okunma: 3500

















Booking.com


   |   Hakkımızda    |    İletişim    |    Yasal Uyarı    |


    © FocaFoca.com tüm hakları saklıdır.   (03/2005)