ISSN 1308-8483
   ISSN 1308-8483
         Foça Deniz Öyküleri Ödülü



   2. Foça Deniz Öyküleri Ödülü / 2008

   Birincilik Ödülü "Helesa"

4   Gözün gördüğünden gerisi karanlık. Aşk bir el gibi uzanıyor pencereden, atıveriyor sokağın ortasına bembeyaz bir alevi. Bembeyaz alev alıyor; önce sokak, sonra gemi, sonra deniz... Kimsenin haberi olmadan.

Ademoğlu yanan mendiller gibi geçiyor zamandan.


Tahta sanki parmaklarının arasında eriyip gidiyor. Son burmaları kaldı kayığın, onları da oydu mu tamam. Salih ağabey iskeletinden boyasına kadar her şeyini haftasına bitirdi. Ona iki yanak oyması verdiler, beş gündür cebelleşiyor. Törpüyü tezgahın kaplaması soyulmuş tarafına bırakıyor, başı talaşlı ellerinin arasında. Gerçek kayık yapmaya kalksa... On yedi yaş olur yetmiş yedi. Ona da gelecek ya sıra, şimdilik ramazandan ramazana Helesa kayığı oyuyor. "Bu seferki hepsinden güzel olacak" diyor içinden; şimdiye kadar oyulmuş ve oyulacak bütün kayıklardan. Bu yıl her şey bir başka görünüyor gözüne. Dalganın kıyıya vurması, evin bahçesindeki söğüt, aynada yüzü. Gecesi gündüzü... Sahura kalkıyor, sonra bir bakmış iftar olmuş. Zaman öyle çabuk geçiyor ki...

Şu kayığın son süslerini bezesin, akşama hazır etsin; hemen çarşıya inecek. Fadime yengesinin dükkanından beğendiği beyaz yazmayı alacak, yengesi bıyık altından gülecek ama bir şey demeyecek. Ali yürüyecek. Balıkçılar yokuşuna gelmeden sağa sapacak. Sol koldan üç ev bir bahçe, iki ev bir bahçe sayacak: Zeynep. Günlerden Perşembe, Zeynep'in anası pazarda. Zeynep ya avluda çamaşır asmakta, ya da küçük kardeşinin beşiğini sallamakta. Camın önüne gidecek, kızın adını fısıldayacak. Fısıldaması buğulanacak camdan geçerken, Zeynep'in yanağına bakire bir mayıs sabahı gibi yaslanacak. Utancından yanakları al kesilmiş bir davet gibi. Zeynep'in eli yüzüne gidecek, gözleri camın önünü süzecek: Ali. Her şey sarsılmaya başlayacak: avludaki çamaşır ipleri, duvarda asılı kazanlar, kardeşinin beşiği, içi, dışı, adı...

Eski bir deniz ortası. Koskoca bir yelkenli, Karadeniz 'in avuçlarında bir sağa bir sola... Yelken bezleri fırtınada eğreti bir duvak gibi savruluyor. Güvertede birkaç Osmanlı denizcisi filikaları çözüyor - bir parmak şıklatması Karadeniz'den-, filikalar denizle bir oluyor.

Ali camın önüne gelince durdu. Buraya gelmesindeki niyeti Zeynep'e seslenmek değilmişçesine beklemeye başladı. Göğsünde yaprak yaprak açarak gitgide büyüyen bir çiçek varmış da o bu çiçeği saklamak istiyormuş gibi ellerini göğsünde birleştirdi. Bugün buraya gelen şoseyi adımlarken topuklarından adem elmasına kadar çıkan korkuyu hatırladı. Ortada hiçbir sebep yokken; herkes işinde gücünde, babası dükkanda, anası mutfakta, kendisi sevdiğine giden yolda iken. Hasta, aç açık, yetim, öksüz değilken; Ali öyle birdenbire... Sonra önü menekşeli cumbayı gördü, korkusu geçiverdi. Ne zaman fısıldadı Ali, Zeynep'in adını, bilemedi. Zeynep camı açtı.

Kaptan, emektar gemisi Ağribar’ın dümeniji kıyıya kırıyor. Sinop kıyıda, yıllardır dönülmemiş baba evi gibi duruyor. Temmuz, ağustos fırtına bastı mı, denizi. Sinop'tan başka liman yoktur. Ağribar kumdan bir yatağa sereserpe uzanıyor. Sinop’un bir kolu suda, batıdan doğuya sarmalıyor: bir eli Ağribar’ın yorgun yelkenlerini okşuyor.

Zeynep konuşmaya başladı hemen. Ali, Zeynep'in en çok sol gözündeki tavuk karasını, sevdiğini düşündü. "O benim," diyesi geldi, "Benim gözündeki mertek, aynada ilk gördüğün ben, son göreceğin yine ben.". Zeynep'in gözleri doldu, Ali aklından geçenleri bir yana bıraktı. Zeynep'i dinlemeye başladı: "Beni Rıza'ya verecekler diyorum. Duymuyor musun? Ali! Bir şey desene!" Sinop esti, Ali'nin elindeki yazma üşüdü. Ali dinledi: "Askerden dönünceye nişan yapalım diyorlar. İki bayram arası çıkar çıkmaz, düğün.". Yazma tir tir titredi. Ali ne yapacağını bilemedi. Sözü kalbine ağır dudağına hafif geldi: "Dur hele bir düşünelim."

Kırk gün doğuyor, kırk gece çöküyor. Kumanya bitmeye yakın, kaptan mavi mavi düşünüyor. Tayfa kaptanı izliyor, hiçbiri onun niyetini kestiremiyor. Kırk birinci güneş doğarken kaptan kumun üzerindeki şiltesini, topluyor, yaralı Ağribar’a koşuyor. Geminin elleri göğsünde, kaptanın elleri geminin ellerine gidiyor. Ambar tahtalarından sökmeye başlıyor kaptan. Ağribar ağlıyor, tuzlu gözyaşları göğsünde açılan yaraya doluyor.

Akşam şehre sokulurken Ali, Helesa kayığının cilasına üflüyor. Aklından onlarca şey geçiyor. Babası Zeynep'i istemeye yanaşmaz. Rıza çocukluğundan beri Zeynep'e yanık, o Zeynepsiz olamaz... Bu işi nasıl etmeli?

Filika yapılıyor kırkbirinci günün gecesine sine-i Ağribar'dan. Kaptan tayfayı topluyor filikanın başına, vaziyeti açıklıyor. Tayfa şaşakalıyor, kaptan filikayı kıyıdan şehre doğru itmeye başlıyor. Tayfa da el atıyor elbet. Karanlık basmış, evlerde gaz lambaları kıpır kıpır. Filika şoseye sürtünce denizin dalgası kıyıya daha kuvvetli çarpıyor; öfkesi artıyormuşçasına.

Salih ağabeyin kapıdan içeri girmesiyle bağırması bir oldu: "Haydi gidiyoruz, herkes toplandı dışarıda." Ali kayığa bir kez daha baktı, akşamı hayal etti. Ağribar, kayıklarına bu yıl verdikleri isimdi bu -efsanedeki yelkenlinin ismi-, akşam görücüye çıkacaktı çarşıda. Ramazanın onbeşi, Helesa zamanı. Kapı kapı gezip maniler söyleyecek gençler, o da elbet; kayıkları yanıbaşındaki fenerden daha çok parlayacak. Öyle güzel ki Ağribar... Onu görenlerle manileri duyanlar ramazan bahşişlerini mendillerin içine koyup, dört ucundan bağlayacaklar. Ucundan alevlendirip sokağa atıverecekler. Bahşişi ilk gören gidip alacak, Ağribar'ın içi para dolacak.

Filika çarşıdaki evlerin sokağına sapıyor. Ağribar’ın öksüzleri de ardından... Sokağın ortasına vardıklarında kaptan tayfasını etrafına topluyor. Bir sağına dönüyor, bir soluna; maniler fısıldıyor. Tayfaların manileri ezberine alanları ışığı yanan evlere koşuyor, deniz tuzuyla buğulanmış sesler taş duvarlarda yankılanmaya başlıyor:

"Bismillahla başlayalım
Ayva dalı taşıyalım
Bu yıl burada kışlayalım
Helesa yelesa
Heyemola yusa hop. "

"Bir gemim var çift direkli
Tayfası aslan yürekli
Filikası çifte kürekli
Helesa yelesa
Heyemola yusa hop. "

Ali'nin hiç mani söyleyesi yoktu bu Helesa zamanı. Zeynepler'in sokaktayken hele... Zeynep yasta, onun aklı Rıza'da. Gençlere bahşiş yağmaya başladı bile. Ali kayığın yanında beklemekten başka bir şey yapamıyor, mendiller alevlerinden bir yalaz kaybetmeden sokağa düşüyor. Manisine bahşiş alan zevkten dört köşe; mendilin ateşini söndürüyor, sonra doğru Ağribar'a. Ağribar yanındaki fenere göz süzüyor. Zeynep cama çıkmış. Şimdi gördü Ali. Anası hemen ensesinde Zeynep'in. Ali bütün söylediklerini duyuyor Ayşe kadının: "Biz görüştük, anlaştık.", "Rıza'ya vereceğiz seni Allah'ın izniyle.", "Çeyizin de hazır zaten."... Söz evin pencerelerinden sızıyor, sokağa damlıyor, Ali'nin ayak uçlarına bulanıyor...

Kaptan sokağın ortasındaki filikanın basında, elinde feneri. Evler yavaş yavaş hareketleniyor. Penceresini açanlar, camın önüne oturup ne olup bittiğini anlamaya çalışanlar, tayfaların haline gülenler... Manilere kulak kabartanların gülüşleri sönüyor bir zaman sonra. Denizcilerin beyaz mintanlarının güneşten ve kumda gecelemekten sararmışlığı emiyor geceyi, süzülmüş yüzlerin ve çökmüş avurtların keskin çizgileri uzuyor:

"Ahçımızın adı Tayyar
Bir kepçe koyar iki sayar
Bununla gemici doyar
Helesa yelesa
Heyemola yusa hop. "

"Altımızda çürük minder
Altını üstüne dondur
Aman beyim bahis gönder
Helesa yelesa
Heyemola yusa hop. "

"Bahşişi almamış olmaz
Gemi düzenim bulmaz
Tayfa buna razı olmaz
Helesa yelesa
Heyemola yusa hop. "

Ahalinin elleri keselerine uzanıyor, bir para iki para. Bulup buluşturuyorlar. Ama gece sokağa bir yorgan gibi serilmiş, üstlerde uzun donlar, kim uçkurunu bağlayıp da kuşağını saracak bu saatte? Paraları pencereden saçsan, sokağın taşlarıyla bir oluverecek rengi, ara ki bulasın! "Işık gerek, " diyor kaytan bir bıyık, "Hanım mendil getir. ". Koskoca eller mendili mermer bir tezgah üstüne serip ortasına paraları koyuyor. Mendilin dört bir ucunu bir araya getirip düğümlüyor. Gaz lambasının alevinden hisse, düğümün uçlarını yakıyor. Açık pencereden aşağı bırakıyor mendili sonra, mendil havada vuslata ermiş pervane gibi süzülerek düşüyor sokağa. En çelimsiz tayfa mendili görüp basıyor çizmesiyle üstüne: "Eyvallah ağa! ".

Maniler bitmek bilmedi o gece. Kayık silme para doldu neredeyse, Ali'nin gözü hiçbir şeyi görmedi. "Nisan, mayıs, haziran; ramazan, kurban.". Söz kesilmiş, dua okunmuş; iş bir düğüne kalmış. Ali'nin askerliği var, babası dükkana ister. Zeynep'in sarı uzun örgüsü, çamaşır sererken oflaması... Of. Ali sabaha kadar düşündü. Kıyının Boztepe'yle birleştiği koya kadar durmadan yürüdü. İlk denizden doğar gün; güneşin ışıkları denizin üzerine serpilerek Ali'yi buldu. Ali Boztepe'nin yamacında, bir adım ötesi falez, yüzünü güneşe döndü. Güneş ile Ali ne konuştuysa... Kimse duymadı. Ali'nin dudaklarında bir tebessüm.

Filika para doluyor. Kaptanın, tayfanın yüzlerinde güller... Sabahına ekmekleri ellerinde, Ağribar'a dönüyorlar. Ağribar direklerini eğiyor selam niyetine. Güneş açıyor o anda, deniz karnı tok bebek uykusuna yatıyor. Kaptan ile yirmibir tayfası koşuyorlar Ağribar'a, tahtalar gerisin geri yerlerine.

Yüzündeki tebessüm ağarmaya başlıyor Ali'nin. Üzerine bağdaş kurduğu toprak bedenini itiyor: "Ayağa kalk!". Deniz falezi öpüyor, kaçıyor, öpüyor... Ali avuçlarındaki toprağı silkeliyor.

Deniz yavaşça geri alıyor çift direkli süsünü kıyıdan, kaptan dümende, tayfa güvertede...

Yedi adımlık mesafe Boztepe'nin sonu. Yedi kısa adım, yedi uzun adım. Bir Zeynep, iki Zeynep... Yedi Zeynep. Ali'nin bir ayağının altı Karadeniz...

Geldikleri yere doğru asılıyorlar küreklere, Sinop kolunu sudan alıyor ki Ağribar rahat gitsin.

Rüzgar öyle bir güzel esiyor ki içine, "Gidi versem...". Cennet... Serin... Beyaz köpüklerin içinde Zeynep görünüyor birden. Üstünden arsız bir dalga geçiyor; bir daha, bir daha! Ali'nin yüzü denize bakıyor, "Korkma!". Boztepe ayaklarının altından çekiliyor.

Ağribar’ın yelkenleri rüzgarla doluyor, Sinop'un parmakları Ağribar'ın saçlarını okşuyor.

Ali Zeynep'in penceresinden düşüyor yanan bir Helesa mendili gibi, Karadeniz yarasına üflüyor. Ali gülümsü-

Ayrılıyor iki sevdalı gibi Sinop'la Ağribar, gönül koymadan biri ötekine.

Ezgi Ulusoy







[ 1751 ]






Booking.com


   |   Hakkımızda    |    İletişim    |    Yasal Uyarı    |


    © FocaFoca.com tüm hakları saklıdır.   (03/2005)