ISSN 1308-8483

FREUD’UN GÖRÜŞLERİ ÜSTÜNE – II
Büyük Ayı'nın Soluk Yıldızı   

Oğuz ÖZÜGÜL    
  Yayın Tarihi: 6.9.2010    


FREUD’UN GÖRÜŞLERİ ÜSTÜNE – II


Freud, “Günlük Yaşamın Psiko-patolojisi” ile “Ruh ve Bilinç-dışıyla İlişkisi” adlı eserlerinde, ruhumuzda bir bilinçdışının varlığı görüşünü geliştirerek pekiştirir. Buna göre davranışlarımızın uyarıcısı, ruhun derinliklerine kök salmış bilinçsiz içtepilerdir. Ruhsal öğeler beynin etkinliğine bağlı değildir, dış etkilerden bağımsızdır. Dış dünya sadece bu ruhsal uyarıcıların gerçekleşmesini engelleyici etkilerde bulunabilir. Ruhsal öğelerin başlıca etkisi, içtepiler ve gerçeklik arasındaki bu çatışmada içtepi uyarımlarını bastırmaktır. Bunun sonucunda bilinçdışına ilişkin bir alan oluşur. Bir içtepi, ahlaksal tasarımlara, gerçeklik sorunlarına ters düştüğü için, gerçekleştirilmediği zaman bilinçdışına itilir. Ancak bu içtepi burada, düşgörüntüler biçiminde ve dil sürçmesi, doğru yazamamak, unutmak, yanlış okumak, alaycı konuşmak gibi hatalı davranışlar içinde doyuma ulaşır. İşte bilinçdışı, bu hatalı davranışlar içinde “Ben”imizin “sansür”ünü aşar. Bu durumda bilinçdışının özü, içtepilerin psişik karşılıkları olan isteklerden meydana gelir. Bu isteklerin psişik bir enerjisi vardır ve boşalmak ister. Freud’a göre, bu süreçlerin düzenleyicisi olarak haz ilkesi, haz duyulmasına yarar ve isteksizliği önler. Bilinçli süreçler de, sadece haz ilkesi ve isteksizlik ilkesi arasındaki ilişkilere bağlı olur.

1905’te yayımlanan “Cinsellik Teorisi Üzerine Üç İnceleme” adlı kitabında Freud, cinsel içtepiyi, yani libido’yu ruhsal yaşamımızı belirleyen temel içtepi olarak ele alır. İki aşamada gelişen libido, çocukluk, yani cinsel organlar öncesine ait cinsellik aşamasında, sırasıyla oral cinsellik ve anal-sadistik cinsellik olarak, kısmi içtepiler biçiminde ortaya çıkar. Bu cinsel kısmi içtepiler, ancak ergenlik çağında cinsel organlara bağımlı olur.

Fakat cinsellik niçin doyuma ulaşamaz? “Enerji”si niçin başka hedeflere yöneltilir? Haz ilkesi, engelle karşılaşmadan kendini gerçekleştiremez mi? Bütün bunlar, içtepilerimizi bastırmaya zorlayan dış dünyanın gerekleri [gerçeklik ilkesi] tarafından koşullanır. Bu vazgeçiş ve cinsel itki enerjisinin başka hedefe çevrilişi, insanların kültürel faaliyetlere yönelmesiyle sonuçlanır. Demek ki, kültürün temelini cinsel vazgeçiş, çilecilik [Askese] oluşturur, bu nedenle de “kültürde bir huzursuzluk” görülür.

Kültürün sakınma, saklama, çilecilik anlayışından doğduğu düşüncesi, püritenlik ruhunda bile görülen, burjuva ideolojisinin eski bir tamamlayıcı öğesidir; üstelik o denli ki, Max Weber bu anlayıştan hareketle kapitalizmin kökeninin açıklanabileceği kanısına varmıştır. Freud bundan başka, cinselliğin çocukluk döneminde, bir çeşit çocuksu cinsel merak içtepisinin, cinsel araştırma içtepisinin faaliyette bulunduğunu varsayar ve buradan, spekülasyonlara başvurarak, belirli toplumsal fenomenler ve “yönlendirici imgeler” için, söylence haline getirilmiş “gerekçeler” bulur. Örnek olarak, toplumsal yaşamda kadın haklarının erkek haklarına göre daha kısıtlı olmasına gösterdiği “gerekçeyi” alalım. Buna göre, penisten yoksun kız çocuğunun görünüşü, erkek çocuklarda iğdiş edilme korkusuna yol açmakta ve penisleri bulunmadığı için kadınların daha önemsiz olduğu kanısını uyandırmaktadır. Öte yandan kız çocukları da, erkek çocukların cinsel organını fark eder etmez bir “penis kıskançlığı”na kapılmaktadır. Sınıflı toplumda kadının ezilişi, böylece içtepisel-yapısal ve psikolojik yönden “açıklanmaktadır”.

Freud genel olarak kadınları kültür engelleyici bir güç olarak görür: “Kadınlar ailenin ve cinsel yaşamın çıkarlarını temsil eder; kültürel faaliyet git gide artan bir şekilde erkeklerin sorumluluğuna kalmış, karşılarına daha da zorlaşan sorunlar çıkarmış ve onları, kadınların altından kalkamayacağı içtepisel yüceltimlere zorlamıştır. Erkekteki psişik enerji sınırsız olmadığı için, görevlerini, libido’yu amaca uygun biçimde bölümlere ayırarak, yerine getirmek zorundadır. Kültürel amaçlar için kullandığı şeylerin büyük bölümünü, kadınlardan ve cinsel yaşamdan kaçınarak sağlar. Sürekli kendi cinsiyle, yani erkeklerle bir arada bulunması, onlarla olan ilişkilere bağımlılığı, bir koca ve baba olarak üstüne düşen görevlere bile yabancılaştırır kendisini. Böylece kadınlar, kültür için harcanan zaman nedeniyle arka plana itildiklerini görür ve kültüre karşı düşmanca bir tavır alır.” Kadının doğal olarak erkekten daha alt düzeyde bulunması konusunda Freud için kuşkuya yer yoktur.

Sürecek

Oğuz ÖZÜGÜL
oguzozugul@hotmail.com



Okunma: 1961









   |   Hakkımızda    |    İletişim    |    Yasal Uyarı    |


    © FocaFoca.com tüm hakları saklıdır.   (03/2005)