ISSN 1308-8483
   ISSN 1308-8483
Foça bombasının atıldığı yerde - acının kalbinde yaşıyorlar

   .::


Seyfi GÜL    

  Yayın Tarihi: 9.8.2013    

Foça bombasının atıldığı yerde - acının kalbinde yaşıyorlar



İzmir’in Foça İlçesi’nde askeri araçların garnizona gidiş güzergahı olarak kullandıkları Değirmenlik Caddesi’nde 9 Ağustos 2012 sabahı PKK.lı teröristlerce artarda iki bombanın patlatılmasının üzerinden tam bir yıl geçti.

Er Özkan Ateşli’nin olay yerinde Şoför Uzman Çavuş Hasan Furkan Özmen’in daha sonra hastanede şehit olduğu olayda, 9 asker yaralanmış, bombalama olayını gerçekleştiren iki teröristin olay öncesi Gerenköy’de tarlalarında tesadüfen rastladıkları YeniBağarası köyünden Bahri Şirin ile Maltepe köyünden Zekeriya Toksuz ve Yusuf Kafalı’yı da vurarak öldürdükleri tespit edilmişti.



BOMBALANDIKLARI YERDE YAŞAMAYA DEVAM EDİYORLAR

Birinci bombanın patlamasının hemen ardından evlerinden fırlayarak olay yerine koşan ve yaralı askerlere yardım etmeye çalışan Foça Belediyesi işçisi Muharrem Ünal ile Emekli Astsubay Ali Ceylan ise ikinci bombanın patlatılmasıyla ağır yaralanmış, her ikisi de çok sayıda ameliyat ve bir yıla yaklaşan tedavi süreçleri sonunda hayata dönmüştü. O iki yaralı hala “öldük öldük ömrümüz varmış dirildik” dedikleri yerde, olayın yaşandığı yerin karşısındaki evlerinde yaşamaya devam ediyorlar.

Muharrem Ünal’ın durumu daha da ilginç. Olay yerine yaklaşık 40 metre olan evinden kirasını ödeyemediği için çıkarılmış, kader onu aynı sırada ancak bahçe kapısından adımını bombanın konulduğu noktaya atacak kadar yakın başka bir eve taşınmak zorunda bırakmış.

Son bir yılı bombadan çok ilgisizlik ve bürokrasi çarklarının vurdumduymazlığı nedeniyle yaralı, kırgın ve umutsuz geçirmişler.

KONUŞMAK BİLE İSTEMİYOR

Emekli Astsubay Ali Ceylan durumu olduğu gibi anlatmanın bile kendisini derinden yaraladığını, olaydan kısa bir süre sonra unutulduklarını, basında çıkan haberler sonrası birkaç kişinin araması dışında bürokrasinin kendilerini rencide edecek uygulamaları yüzünden artık hiçbir şekilde konuşmak istemediğini söyledi.

Olay günü sadece insani duygularla yaralılara yardıma koştuğunu, iki askeri hastaneye göndermesinin ardından üçüncü askeri kucakladığı sırada patlatılan ikinci bombayla havaya uçtuğunu belirten Muharrem Ünal ise başına gelenleri adeta tekrar yaşayarak şunları anlattı;

ŞARAPNEL PARÇALARI VÜCUDUMDA BİR AYAĞIM KISA KALDI

“Hastaneye kaldırılışımdan itibaren 4 -5 günü hiç hatırlamıyorum. Öldü diye bırakmak dahi istemişler. Menemen Devlet Hastanesi başhekimi ve cerrahlarının inadıyla yaşatılmışım. Ayağımda on sekiz parça kırık vardı. Operasyonlar geçirdim. Şarapnel parçaları hala elimde ve ayağımda duruyor. Yüzde yirmialtı oranla sakat kaldım. Bir ayağım kısaldı. Spor yapan, koşan biri iken, ömür boyu aksayarak yürümek zorunda olan bir adam haline geldim”

“Asıl acılar kendime gelince başladı. Biri iki aylık diğeri 9 yaşında öğrenci iki çocuğumuz vardı. Evimizi aldığımız banka kredileriyle kurmuştuk. Borç ödüyorduk. Eşim üzüntüden sütten kesildi. Kendimizden önce bebeğimizin mamasının peşine düştük. Kiramızı ödeyemez hale geldik. Çünkü zaten ucu ucuna yetiştirdiğimiz maaşımızın büyük bölümü kesildi. Mesailer, fazla çalışmalar bitti. Çıplak maaşa kaldık. Ev sahibi tahliyemizi istedi. Boşalttık”



DEVLET DAHA ÇOK YARALADI

“Asker sivil devletin hiçbir kesiminden kendiliğinden bizimle ilgilenen olmadı. Bürokrasi çarklarına girmek zorunda kaldık. Biz, yakınlarımız evrak kuyrukların da bekletildik. Şehit ve gazilerle ilgili olarak Valilikte bir birim var, ama evrak kısmı ile İl Özel İdaresi ilgileniyor. İki birim arasında neredeyse bağlantı yok. Anlamak mümkün değil. Belgeler topladım, özürlülük raporu aldım. İl Özel İdaresi’ne teslim ettim. Valiliğin 10 kişilik bir komisyonu varmış. Toplanmışlar. İncelemişler bana 6192 lira tazminat vermeyi uygun görmüşler. Ama Sosyal Yardımlaşma Vakfı’ndan daha önce gönderilen bin lirayı da bu miktarın içinden düşmüşler. Yani 5192 lira göndermişler. Benden bunu onaylamamı istediler. Aksi halde uyuşmazlık raporu düzenleneceğini söylediler. Sayın vali yardımcıma telefonda bu tazminatı neye göre, neleri göz önünde bulundurarak belirlediniz diye sordum. “Sizin emniyetten gelen raporlarınızı, savcılıktaki ifadenizi, hastane raporlarınızı inceledik, özürlülük oranlarınıza evrak üzerinde bakarak bu karara vardık” dedi. Peki sayın vali yardımcım dedim. Siz benim dokuz aydır neler yaşadığımı biliyor musunuz dedim. Başıma gelenleri bir kere yerinde görmeye geldiniz mi, evimin halini biliyor musunuz, yaşantımın bir anda ne hale geldiğini, banka kredilerimi ödeyemediğim için ihbarnameler geldiğini, bebeğimi, eşimin psikolojik durum nedeniyle sütten kesildiğini, çocuklarımın durumunu incelediniz mi dedim. SGK’dan rapor param ödenmediği için evden çıkarıldığımı biliyor musunuz dedim. “Hayır bilmiyorum” dedi. O zaman bunu neye göre belirlediniz diye tekrar sordum. En azından bu parayı verdiğiniz kişiyi bir karşınıza alın, biz kimle muhatap oluyoruz diye bir sıfatını görseydiniz keşke dedim. Yasalar çerçevesinde işlemlerin bu şekilde yapıldığını ve bu miktarın belirlendiğini söyledi. Devletin takdiridir, çok teşekkür ediyorum dedim. Ama daha çok yaralandığımı hissettim”

İNSAN AYRIMINI BAŞBAKAN YAPIYOR

“Benim üzüldüğüm, şaşırdığım bir konu da şu. Uludere’de adamlar kaçakçılık yapıyor. Eşeklerin üzerinde esrar mı, silah mı, eroin mi ne kaçırdıkları belli değil. Adamlar ölüyor öldürülüyor diye, Başbakanından, Valisine, Milletvekiline kadar hepsi seferber oluyor. Kapılarına gidiliyor. Başsağlığı dileniyor. Her biri için 125’er milyar para ödeniyor. Evet oradaki insanımız da insan, canımız can. Ama acaba buradaki insanlar farklı mı. Biz farklı mıyız. O değeri taşımıyor muyuz. Ben buna şaşırıyorum. Buna üzülüyorum. Hani Başbakanım diyor ya insan ayrımı. Bence kendisi insan ayrımı yapıyor. Allah devletimize milletimize zeval vermesin. Ama inşallah bir daha böyle bir şey yaşanmaz. Ama yaşanırsa da ben kendi adıma bir daha müdahale edeceğimi düşünemiyorum. Vicdanımı bir kenara koyuyorum ve bir daha müdahale edeceğimi hiç düşünemiyorum. Çünkü bu devlet insanına sahip çıkmıyor”

OLAY YERİNE 10 METRE MESAFEDE YAŞIYORUM

“Ben şu anda olayın olduğu yere 10 metre mesafede yaşıyorum. Her an oraya bakıyorum. Bir yıl sonra diyorum ki “Üzgünüm keşke iki askerimiz, Gerenköy’deki o üç vatandaşımız ölmeseydi. Kırgınım. Devletime çok kırgınım. Bana sahip çıkmadığı için. Bunu maddi olarak algılamasınlar, manevi anlamda da çok kırgınım. Bir telefonu çaldırmak, ahizeyi kaldırmak bile insana büyük moral motivasyon verir. Bir hal hatır sormak bu kadar zor olmamalı. Bu yönden çok kırgınım. İfade edemiyorum. Kırgınım, üzgünüm, iki evlat yetiştiriyorum, devlete millete hayırlı olsunlar diye ama devlete inancımı, güvenimi kaybettim”

DEVLETİN YAPMASI GEREKENİ DEMİRAĞ YAPTI

“Foça’da küçük bir yerde yaşıyorum. Herkes birbirini tanır. Kimin ne yaptığını bilir. Şunu özellikle belirtmek istiyorum ki ben başkanımın yaptıklarını hiçbir zaman es geçemem. Günde üç dört kez aramıştır, sormuştur, gelmiştir. Kendi yoksa muhakkak aratmış sordurmuştur. Beni ayakta tutmuştur. Devletin yapması gereken her şeyi Foça Belediye Başkanı Gökhan Demirağ yapmıştır” dedi.

DELİL YOKMUŞ MİLLETİMİN TAKDİRİNE BIRAKIYORUM

"Muharrem Ünal; İzmir Cumhuriyet Başsavcılığı’ndan kendisine gönderilen 2012 / 408 Soruşturma No.lu “Ek Kovuşturmaya Yer Olmadığına Dair Karar’da Foça saldırısını gerçekleştiren ve Şanlıurfa’nın Viranşehir ilçesinde ölen terörist dışındaki tüm şüphelilerin, haklarında şüphe oluşturacak somut, kesin ve inandırıcı delil olmadığından kamu adına kovuşturmaya yer olmadığı kararını ise yorumsuz olarak milletin takdirine bıraktığını sözlerine ekledi.

Seyfi GÜL







Okunma: 2948
Okunma: 2948












Booking.com


   |   Hakkımızda    |    İletişim    |    Yasal Uyarı    |


    © FocaFoca.com tüm hakları saklıdır.   (03/2005)