ISSN 1308-8483
Gerçek meyve sebzelerimizi özlemek / Aşçı Fok<br>Nurdan ÇAKIR TEZGİN
  Yayın Tarihi: 15.6.2011    


Gerçek meyve sebzelerimizi özlemek


Giderek artan bir yiyecek istilası altında olup, kokusunu, lezzetini ve kendine has özelliklerini algılayamadığımız devasa sebze ve meyvelerle görsel olarak kendimizi kandırma telaşındayız. Edepsiz ellerimiz her sebze meyvenin düzgün satıhlı, iri, sert ve albenili renkte olanına uzanıyor! Hiç kimse eciş bücüş küçük ve şekilsiz meyveye uzatmıyor elini. Yumuşak domates ve şeftaliye dokunup geri bırakıyor tezgaha.

Üretici ne yapsın, elleyip koyan müşterinin istekleri doğrultusunda tornadan çıkmışçasına düzgün ürün alabildiği hibrit fidan ve tohumlara yöneliyor ki, ürünü fire verip elinde patlamasın!

Üretici kendi penceresinde haklı, tüketici reklamlardaki yeşil elmanın düzgün sathına meftun moda dergisindeki kostüm anlayışıyla seçiyor meyvesini. Görselliğin önü alınamaz tek düzeliği yaşamın bütün alanlarında olduğu gibi yiyecek alanında da moda trenini devam ettiriyor. Ne kadar düzgün o kadar iyi, ne kadar renkli o kadar mükemmel ve pahalı düsturu hüküm sürmekte.

Oysa ki eski yerel lezzetlerin tadını bilenler sürekli şikayetdeler; Eski domateslerin tadı yok, salatalık hıyarın kokusu hiç yok, şeftaliler ekşi, kayısılar saman gibi diye sızlanıyorlar lakin çözüm için bir şeyler yapılıyor mu?

Sırf bu yüzden küçük ölçekli üreticiyi yüreklendirmeli diye düşünüyorum. Hiç üşenmeden sorun onlara; “Hani eskiden şöyle bir domates, biber, fasulye vardı onun tohumu yok mu elinizde, ekmiyor musunuz, yetiştirseniz satın alırız” gibi küçük sohbetler üreticiyi eski tohumları yeniden canlandırmaya teşvik edecektir umuyorum. En azından biz tüketicilerin elinden bu kadarı gelmeli!



Foça Bağarası'nın sevilen bahçevan çifti; Fatma ve Naci Özcan

Geçtiğimiz Salı pazarında birkaç yerel üreticiyle sohbet etme imkânım oldu, emekleri olan yetiştirdikleri sebze meyveyi parayla satılan birer meta olarak görmeden önce, emekleri için onlara teşekkür etmeyi unutmasak diyorum... Çiftçi, köylü dediğimiz günümüz şartlarında giderek şehirlere göç eden emekçi kesimin özverili çalışması sonucu ulaşılan temel gıdalarımızın sağlıklı bir şekilde sofralarımıza ulaşması, arz ve taleplerimizin karşılıklı olarak belirlenmesi sonucu gerçekleşir. Biz ne istediğimizi, çok fazla eleştirmeden apaçık ve sevecenlikle ifade edersek ve destekleyeceğimizin sözünü verirsek üretici de taleplerimiz doğrultusunda ürün yetiştirecektir.

Şu da var ki; Tüketicinin önce kendini bilgilendirmesi ön koşuldur. Ocak, Şubat ve hatta Nisan ayında “bu domates tarla domatesi mi?” diye sorarsa pazarcıya, en baştan kaybetmiş olur. Bu soru, “karpuz kavun ağaçta mı yetişiyor” sorusuyla aynı cehalette bir sorudur. Okullarda gereksiz bilgilere son verileceği, gıda üretimi ve doğanın sürdürülebilirliği derslerine ağırlık verileceği zamanlara şiddetle ihtiyaç vardır. Her şehirlinin köyde akrabası olmayabilir, köy ve toprak yaşamını, gerçek gıdanın üretimini deneyimleme şansı olmayabilir. İşte bu noktada devreye eğitim girmeli ki, Ocak ayında patlıcan yememeyi, tarla domatesi sormamayı öğrenebilelim.

Hani bazı TV reklamlarında şöyle bir tanım vardı; “Marketinizden ısrarla sorunuz, eczacınızdan isteyiniz” gibi, evet pazarcımızdan alış veriş yaptığınız kocaman süper marketlerimizden ısrarla lezzetli sebze ve meyve talep edebiliriz. Kof, saman gibi lezzetsiz, devasa irilikte ürünleri satın almakta ısrarlı olmanın kime ne yararı vardır? Hele daha ucuz diye tonlarca yetiştirilen kimyevi ürünlerle topraklarımızı kirletmek daha da vahim!

Anı belleklerimizi devreye sokup zaman tünellerimizdeki meyvelerin tadına yolculuklar mı yapsak gizlice?


Menemen'in Çavuşköy'ünden çiftçi Naim Es

Aşçı Fok
Nurdan ÇAKIR TEZGİN


www.ascifok.com


2417











   |   Hakkımızda    |    İletişim    |    Yasal Uyarı    |


    © FocaFoca.com tüm hakları saklıdır.   (03/2005)