ISSN 1308-8483
SUYUN ÖTE YANI / Güzin TÜMER
Güzin TÜMER    
  Yayın Tarihi: 9.2.2008    


SUYUN ÖTE YANI


Evet yeni bir yazı için çıktım yola. Yola çıkarken hazırlık yapılır. Bu hazırlıksız bir yolculuk olacak. ”Şöyle başlamalıyım ve böyle devam etmeliyim” gibi bir planım yok. Yazı akacak. Bendeniz bu yazıyı yazan kişi olarak akıtmaktansa yazının kendisini akıtmasını istiyorum. Bu yazı yolculuğumda başka bir yolculuktan söz edeceğim. Yunan adalarına yapılan yolculuktan.. Yolculuğuma İstanbul’dan başladım. Denizcilik işletmesinin bir gemisi ile.. Kendimi aralarında çok genç hissettiğim yolcularla birlikte.. Gezim süresince kimin gerçekten genç olduğunu anlamam çok zaman almadı. Kendileri yaşlı ruhları genç arkadaşlarım gezme, görme, keşfetme konusunda benden hiç az değildi. Anladığınız üzere otelimiz gemimizdi. Her yeni gün yeni bir yer getirecekti.

Bu gezi süresince bende yer eden iki adadan söz edeceğim. Mikonos ve Santorini..

Bu iki ada Kykladlar adlı ada grubundan… Kykladlar da ne diyeceksiniz? Elimdeki tarih kitabından kolay algılanabilir bir biçimde Kykladlar hakkındaki bilgiyi süzmeye çalışırken zorlandığımı söylemeliyim. Ama yine de birkaç ilginç bilgiyi paylaşmak isterim. Bu grupta 56 ada olduğu ve en çok turist çeken ada grubu olduğu belirtilmiş. Adları daire anlamına gelen ”Kyklos”tan türemiş. Sözü edilen adalar Kyklad uygarlığının merkezi. Erken Kyklad kültürünün de tunç çağında başladığı söylenir. Ayrıca basit geometrik biçimleri ve sade hatlarıyla Kyklad figürleri Yunan sanatının ilk gerçek dışavurumu olduğu da belirtilmiş.

Bu resmi tarih bilgisinden sonra sıra yolculuğuma geldi.


Mikonos


Suyun öte yanına doğru yol alan gemimizin ilk durağı Mikonos’tu. Gemiden adaya baktığımda “hevesle geldiğim yer burası mı?” diye düşündüm. Kolayca tahmin edebileceğiniz gibi ilk izlenimim tam bir hayal kırıklığıydı. Kuru ve çorak..

Gemiden inip adanın içine doğru yol almaya başladığımda hayal kırıklığı yerini yavaş yavaş şaşkınlığa bırakmaya başladı. Göz alıcı beyazlıktaki dar sokakları ve küp biçimli evleriyle insanda kucaklama duygusu yaratan neşeli, sevimli bir kasaba..

Rüzgardan ve korsan saldırılarından korunmak için dar sokaklar halinde yapılmış bu kasaba birçok duygunun yanı sıra, insana labirentte olmanın da duygusunu veriyordu…


Mikonos'un kar topu sokakları


Adanın bir başka hoşluğu ise kendileri beyaz, kubbeleri mavi, masal kitabındaki çizimleri anımsatan yuvarlak hatlı kiliseleriydi… Adeta pamuk şekeri gibiydiler.. Sayıları oldukça çoktu. Nicelik olarak bu çokluğun nedenini merak etmiştim aslında. Daha sonra bu durum adanın doğal felaketlere açık olması ile gerekçelendirildi.. İnsanın kendini küçücük hissettiği zamanlarda kendinden güçlüye sığınma ihtiyacını karşılayan nerdeyse tek kişilik ibadethaneler…

Bir başka görüntü ise yel değirmeleri.

Rüzgar gülü çocukluktan aklımda kalan güzel bir fotoğraftır. Her nerede ve ne büyüklükte olursa olsun biçim olarak insanın içini ısıtan rüzgar gülünün akrabası yel değirmenleri oradaki estetiği tamamlayan önemli unsurlardan bir başkasıydı.

Mikonos yaşamım boyunca tanık olmadığım şiddetteki rüzgarıyla karşılamıştı beni. Temmuz ayında bu ne derken bir baktım ki ayak bileğimdeki halhalı çıkaran rüzgar, beni çaresizce peşinden sürüklüyordu. O zaman sokakların neden bu kadar dar olduğunu anlamam çok uzun sürmedi. Zira rüzgarın şerrinden korunmanın yoluydu bu dar sokaklar.. Denizin şahlandığı, rüzgarın hükmünü sürdüğü zor günlerde sığınılacak yerler ise o küçük kiliselerdi.


Mikonos, sevimli kiliselerden biri daha..


Ortak mimarinin getirdiği bütünlük, özellikle ahşap olmasına dikkat edilmiş ev kapıları rengarenk balkon parmaklıkları, her yerde karşımıza çıkan begonvil, sardunya ve begonyalar adada estetiğe çok önem verildiğinin göstergesi gibi.. Kafelerin rengarenk ahşap iskemleleri, ahşap sokak bankları sadece yapıldıkları malzemeden dolayı insanın içini ısıtmıyor. Can alıcı renkleri ile adeta kendisine çağırıyor.

Denizin küçük bir alanda iki koy oluşturduğu Foça’da, Mikonos’taki estetiğin neden yakalanamadığı sorusunu sorduruyor insana. Neredeyse estetikten hiç nasibini almamış bu toprakların bir insanı olarak kalbime her daim batan bir şeyler olduğunu biliyorum.


Mikonos, Venedik evleri


Mikonos’taki bir başka gözlemim oradaki insan manzaraları ile ilgili. Çıplaklığın çok sıradanlaştığı bu adada gördüklerim beni ilk önce çok şaşırttı. Ben etrafımdaki çıplaklara çaktırmadan bakmaya çalışırken aslında hiç kimsenin birbiriyle ilgili olmaması benim için farklı bir gözlemdi. Hep ötekini merak eden bir kültürün içinde yetişmiş bir insan olarak ilgilenmemek benim için çok kolay olmamıştı. Çıplaklar plajıyla ünlenmiş bu adada 10 - 12 yaşlarında çıplak iki oğlan çocuğunun denizde oynamalarını izlerken düşündüğüm şuydu: Hiç kimsenin bu çocuklara daha sonra denize girerken kolay kolay mayo giydiremeyeceğiydi. Bence çıplaklık bu şekilde ancak içselleştirilebilir ve fark etmeme noktasına gelerek sıradanlaşabilirdi.

Eşcinsel adası olarak anılan bu adada gördüklerim, aşkın kimlerin arasında yaşandığının önemli olmamasıyla ilgiliydi. Asıl olan sadece aşktı. Bu anlamda görülecek, anlatacak başka bir şey yoktu aşkın güzelliğinin dışında.. Yaşadığım bu topraklarda da bu özgürlüğü dilemek, ve bunun hayatın sıradan bir parçası olduğunu görmeyi istemek çok fazla olmasa gerek.


Santorini/ Oia, Uçurumun kenarına kurulmuş beyazlar içinde bir kasaba olan Oia'da da gün batımı, yel değirmenlerinin altında...


Şimdi de sırada Santorini var. Aslında şehircilik anlayışıyla Mikonos’tan çok farklı olmayan bu ada, heyecan verici coğrafi konumlanması, muhteşem gün batımı ile unutulmayacaklar arasında çoktan yerini aldı.

Volkanik patlama sonucu bir büyük birkaç küçük adadan oluşan Santorini, kırmızı volkanik kayalara tutunmuş beyaz köyleriyle muhteşem bir güzelliğe sahip.

Ada ile tanışmam çekici yerleşim yerlerinden olan Fira ile oldu. Fira’ya deniz kıyısından teleferikle çıktım. Yaklaşık yüksekliğinin 400 metre olduğu söylendi. Burası çok şirin bir yer, temiz, kirlenmemiş. İnsanda çocuk duygusu yaratan, kirlenmemek için coğrafyasının avantajlarını kullanmış bir yer. Volkanik kayalıkların tepesine oturmuş, beyaz evlerin, daracık sokakların, kubbeleri mavi olan neredeyse kilisecik denebilecek büyüklükteki kiliselerin hoş bir uyum içinde olduğu bir masal şehir Fira. Yükseklik korkusu olanlar için denize bakmanın da zor olduğu bir yer ayrıca. Lebi derya bir manzara.. Deniz manzaralı çok sayıda lokanta ve kafenin olduğu Fira’da bu kafelerden birinde soğuk biramı yudumlarken o muhteşem manzaranın unutulası değil tekrar yaşanılası olduğunu düşündüm.. Neden olmasın? Belki bir gün bir daha!!


Fira/ Santorini , Fira'nın inanılmaz darlıktaki sokakları..


İlave etmek istediğim başka bir şey ise Santorini’de gördüğüm kapılardı. Aslında kapılar evlerin dışarıyla bağlantısını keserler. İlk baktığımda “bu kapılarda bir tuhaflık var” demiştim. Kısa bir süre sonra anladım ki kapıların üstünde gökyüzü var. Diğer kenarı uçuruma ya da denize açılıyor. Sanki iki tarafı kapalı diğer iki tarafı açık. Hem kapının arkasında hem de değilmişsiniz gibi. Bana ilginç gelmişti. Neden bilmiyorum bana güven duygusu yaşattı. Aklıma izlediğim bir filmde duyduğum “Avustralyalılar güvende olmak için kapılarını açık bırakırlarmış.” cümlesini anımsattı. Bu orada yaşam tarzının yarattığı anlayış iken.. Santorini’deki durum coğrafyanın getirdiği bir zorunluluktu. Her ne gerekçeyle ise önemli değil. Bu geziyi yaptıktan birkaç sene sonra hala bunun aklımda olması onu paylaşılası yaptı.

Bugün Santorini’de ulaşım çeşitli. Otobüsten, tekneye, teleferikten, katıra birçok seçenek bulmak mümkün… Eskiden burada ulaşım katırlarla sağlanıyormuş. Bugün bu katırlar turistik amaçlı kullanılıyor. Fira’ya kıyıdan teleferikle ulaşmak mümkün olduğu gibi altı yüz basamaklı merdiveni de ayağınızın gücüyle çıkmak mümkün.. Sanmayın ki merdivenleri inmek çıkmaktan daha kolay. Sadece merdivenleri inen ben birkaç gün bacak ağrısı çektiğimi de söylemeliyim.

İlle de merdiven istiyorum diyorsanız o zaman katırlar imdadınıza yetişiyor.


Fira'nın benzersiz güzellikteki sokakları


Şimdi de bir başka yerleşim yeri Oia’dan söz etmek isterim. Muhteşem Santorini fotoğraflarının çekildiği yer. Sanki sadece fotoğrafta gördüğümüz kadar. Uçurumun kenarındaki kafelere oturup güneşin batışını izlemenin de bir ayrıcalık olduğunu söylemek isterim.

Santorini’de krater, sıcak çamur banyosunun yapılabildiği yerlere Fira’dan tekne ile gittim. Bunlarla ilgili çok şey yok. Ama siyah kum sahillerle öpüşen inanılmaz güzellikteki mavi denizi söylemezsem bu sempatik, sevimli adaya haksızlık etmiş olurum.

İşte iki adadan aklımda kalanlar..

Şubat .08


Güzin TÜMER



4284











   |   Hakkımızda    |    İletişim    |    Yasal Uyarı    |


    © FocaFoca.com tüm hakları saklıdır.   (03/2005)