ISSN 1308-8483
KADIKÖY’DE BİR GÜN / Ahmet Zeki YEŞİL
  Yayın Tarihi: 18.12.2022    


KADIKÖY’DE BİR GÜN

Kadıköy’de tek başıma yürüyorum. Cadde ve sokaklar her zaman olduğu gibi kalabalık. Tanıdık bir yüz arar gibi bakıyorum insanların suratlarına. Suratlar, sanki mahkeme duvarı. Gözümün önünden bir bir akıyor vesikalık fotoğrafları. Dükkânlar, arı kovanından farksız; girenler çıkanlar gırla. Kim bilir, belki de mutluluk satıyorlar. Bazı dükkânların kedisi var, kimi içeride kimi dışarıda kapı önünde serilmiş yatıyorlar.

Çocukluğumdan beri severim onları, selam vermeden geçmek olmaz! Bu arada, üstüme üstüme gelen kalabalığın içindeki genç ve güzel bir kadın dikkatimi çekiyor. “Su içsem yarıyor” diyenlerden olmalı. Giydiği pantolon dar gelmiş, patlamış fermuarı. “Abla, dükkân açık kalmış” desem ayıp olacak. Farkındayım hava sıcak, güneş fena halde yakıyor. Önünden geçtiğim dükkânın kapısında adamın biri, elindeki Yüz Lirayı güneşe tutmuş bakıyor. Belli ki, sahte olup olmadığını anlamaya çalışıyor. Öyle havalı ki, sanırsın elindeki para Yüz Dolar.

Boğa’yı sevip Kadıköy meydana, sahile doğru sarkıyorum. Yorgunluk emaresi mi ne, yürüyüşüm biraz avare. Haldun Taner de yürüyüşler yaparak düşünür, zihnini dinlendirirmiş. İşte şimdi Kadıköy’de, Haldun Taner Sahnesi ve konservatuarın olduğu binanın önündeyim. Yanındaki parkın kıyısında, yol kenarına masalar sandalyeler dizilmiş. “Belediye yemek verecek” galiba diye geçiriyorum aklımdan. Telaşla hazırlık yapan görevliye, “Bu ne yemeği?” diye soruyorum. Bir dizi çekimi olduğunu ve yemeğin set ekibine verileceğini söylüyor. Hani şu son model arabalar, son moda giyinen zengin adamlar, bol makyajlı kadınlar ve hizmetçilerin olduğu dizilerden biridir mutlaka. Ülkemizi hiç tanımayan biri bu dizileri izlese ne düşünür? Türkiye’yi, İskandinav ülkeleri arasında zanneder eminim. Dert yok tasa yok, ne güzel…

Neyse… Hayır Yemeği hayalim suya düşünce, bir çıtır simit almak şart oluyor. “Ankara simiti üzerine simit tanımam” diyordum. İstanbul’un sokak simiti, bu fikrimi değiştirdi. Elimde simit yiye yiye yürüyorum. Biraz ileride, güneş gözlüklü görme engelli biri elinde saz, bir Arif Sağ türküsü çalıp söylüyor. Tam önünden geçerken, “Bi parça versene abi” demesin mi? İlkokulda bize öğretilen “Bakmak ve görmek” bu olsa gerek… Bu şaşkınlıkla kendimi evde buluyorum. Gerçek miydi bu yaşadığım, yoksa düşte miyim?


Ahmet Zeki YEŞİL



863











   |   Hakkımızda    |    İletişim    |    Yasal Uyarı    |


    © FocaFoca.com tüm hakları saklıdır.   (03/2005)