ISSN 1308-8483
FOÇA’NIN 60’LI YILLARI, “ŞAHANE FOÇA” / Sebahattin Karaca
  Yayın Tarihi: 20.2.2018    


FOÇA’NIN 60’LI YILLARI, “ŞAHANE FOÇA”



Menemenliydi Şükrü Kaya Sever, aynı zamanda genç bir öğretmendi. 1959 yılında Foça’ya tayini çıktı. Foça’yı daha önce hiç görmemişti. Adını iki anı ile aklında tutuyordu. İlki, Foçaspor’un – Menemenspor’a bir maçta 10 - 0 yenilmişliği, diğeri ise, babası askeri birliğe sebze ve meyve vermek veya verdiğinin parasını almak için Foça’dan, elinde mercan balıkları ile geri dönmesiydi. Annesi mercan balıklarını görünce “Bey, yine mi Foça’daydın?” derdi.

1959 yılının 27 Şubat’ında, Foça otobüsüne bindi. Otobüs belediyenindi. Şoförü Refik Elko, onu takım elbiseli, kravatlı, elimde bavul ile gördüğünde, verdiği önemden olacak, önde oturan başka bir yolcuyu arkaya gönderdi. Onu öne oturttu. Bavulunu merdiven ile çıktığı otobüsün üstüne, ip ile sıkı sıkı bağladı.

Fadıl Bey durağında, otobüsün üstüne, içindeki yolcular kadar insan ve hayvan bindi. Bir koyunu da kucaklayıp yukarıya bağladılar. Türkeli kavşağına kadar yol fena değildi. Sola, Foça yönüne dönünce bir toprak yol başlamış oluyordu. Otobüs arkasında bir toz bulutu bırakarak gidiyordu. Yol boyunca başka bir araca rastlamadan bir buçuk saat sonra tepeden Foça göründü. İnsanı büyüleyen güzellikteydi.

Yolculardan bir kısmı evlerine kadar götürüldü. Meğer adet öyleymiş. Yolcular caddeden, sokaktan hatta evlerinden alınırmış. İlerleyen yıllarda, garaj yapılınca bu alışkanlığa son verildi. “Eski köye yeni adet.” diye halk isyan etti. Eşyalarını, Belediye parkı içinde lokanta ve memurlar kulübü görevini de gören otelin ikinci katına bıraktı. Ortaokulu aramaya başladı. Soğuk nemli bir hava vardı. Issız, sessiz 1250 nüfuslu büyük bir köy gibiydi. Küçükdeniz'e doğru yöneldi. “Ah ne güzel bir koy! Balıkçı motorları, kayıkları çevrelemiş kıyıyı. Bir tane bile Alamana yok” diye mırıldandı. Halbuki üç tane Alamana (Balık tutmak ve yük taşımak için kullanılan büyük kayık) vardı. Bunu sonradan öğrendi.

Okulun yerini soracak insan arıyordu. Biraz sonra karşısına bir yaşlı çıktı. (Emekli polis, Hamdi Sayın) tam bugünkü buzhane yanında "Beyefendi, acaba ortaokul nerede?" diye sordu. Dönüp tuz deposunun arkasını gösterdi. Bir rampaya tırmandı. Karşısında gemici feneri görünümde kırmızı kiremitli bir bina duruyordu. Elli metre uzaklıktaydı. Artık okulun sınırları içindeydi.. Bir kartal yuvası görünümünde ortaokul binası dimdik ayakta duruyordu.

NE GÜZEL GÖRÜNÜŞ!

Sağında, aşağıda Küçükdeniz koyu var. Ressamlar ve şairlere ilham olacak güzellikte. Egzotik panorama! Deniz sabahın sessiz ve soğuk maviliği içinde. Balıkçı kayıkları süslüyor Küçükdeniz’i. Hemen arkasında Rumlardan kalan taş binalar, yaşmak gibi sarıyor koyu. Binalardan çıkan baca dumanları, bahar gibi yayılıyor çevreye. Doğuda, tepe üzerinde yer değirmenleri usta bir heykeltıraşın elinden çıkmış gibi ve çam ağaçları yemyeşil. Şubat olduğunu sabah serinliği hissettiriyor..

Okula girdiğinde büyükçe bir salon ve koşuşan öğrenciler gördü. “Öğretmen yok herhalde” diye düşündü. Ortada büyük bir yeşil ping pong masası vardı. Müdür Nihat Acar ile tanıştı. Müdür kendisine kardeş gibi davrandı.

Müdür, aynı gün Kaymakam ve Belediye Başkanı Mustafa Konuk ile Mal Müdürü Hasan Hüseyin Ataşak ile tanıştırıldı. Belediye Başkanı Mustafa Konuk ve Demokrat Parti ilçe başkanı sayesinde Mal Müdürü inhayı (Atama hakkında yazı yazılması) beklemeden maaşını 28 Şubat tarihinde ödedi. İlk Öğretim Müdürü Aydın'a tayin edilince Ali Kaya yerine geldi. Sabırlı, iyiliksever ve uyumlu insandı. Fransızca öğretmeniydi. Pek çok dersin yanı sıra beden eğitimi derslerine de girerdi. Isınma hareketlerinden sonra basketbol, voleybol, yakar top oynatırdı. Mevsimine göre ağaç da diktirirdi.



1940 yıllarında Foça’da;

Foça’da o tarihlerde 4500 civarında nüfus yaşardı. Dört adet tuz deposu vardı. Vardiyalı olarak 500 kişi çalışıyordu. 1940 yıllarında süren 2. Dünya Savaşı sıkı yönetim koşullarının uygulanması sonucu, İzmir Çamaltı Tuzlası’ndan, tuz santrifüj ve yükleme kanallarıyla doğrudan gemilere yüklenmeye başlayınca, tuz depoları atıl kaldı ve kapandı. İşsiz kalanların önemli bir bölümü iş aramak için başka yerlere giderken, bir bölümü ise köylerde ziraat işinde çalışmak üzere Foça’dan ayrılınca nüfus 2200’e kadar düştü.

Sıkı yönetim gereği, Yabancı uyrukluların da Foça’ya girişi yasaklandı. O derece ki, bu durumdan haberi olmadan gelen bir yabancı uyruklu, Foça girişinde durdurulup gözleri bağlanarak, Garnizona getirilip, ifadesi alındıktan sonra, Foça sınırından dışarı çıkarılıyordu.

Foça’daki akrabasına misafir olarak gelenlerin, Foça girişinde yanına muhafız olarak bir asker veriliyordu. Misafir gideceği yere kadar asker nezaretinde gidiyor, akrabası geleni kabul ederse, asker geleni orda bırakıp görevine dönüyordu.



1960 yıllarında Foça’da;

Belediye Hizmetleri

O tarihlerde Belediye Binası, Belediye Parkı içinde Eski Rum Okulu olan taş binaydı. Belediyede 1 Başkan, 1 Muhasip, 1 Zabıta Memuru (Benimle Zabıta memuru 2 olmuştu) 1 kasap, 1 park - bahçe işçisi, 2 temizlik işçisi, 1 elektrik makinisti ve yağcısı, 2 şoför, 2 şoför muavini vardı. Tüm belediye işleri bu kadar personelle yürütülüyordu.

Balıkçılık

Foça’da o zamanlar Alamana üç tane idi. Birisinin sahibi İzmir’den gelen aslen Giritli olan Hasan Reis’ti, Zehra Teknesi ve Uğur ile Kürşat bu işle uğraşıyorlardı. Her yer balık kaynıyordu. Fakat tutulan balığı İzmir’e götürecek kamyon yoktu. O zamanlar da Mercan, büyük kırmızı Barbun, Çıpra kaynardı. Ortaokulun üst avlusunda, Latif Beytorun’un oğulları Nevzat ve Muharrem kurdukları dalyanda bol balık tutarlardı.

Fırın

Büyükdeniz’de kubbeli bakkalın yanında fırın vardı. Hasan Basri Coşkun işletirdi. Sonradan iki fırın birden açıldı. Birisini eski Melaike marketin yanında Behlül Dana açtı. Yaşlı bir Arnavut’tu. Diğerini Çarşı Lokantası’nın karşısında Ödemişli Talat açtı. Pişkin, kıkırdak, buğday kokulu ekmekler çıkmaya başladı.

Kasap

Üç kasabı vardı Foça’nın. Büyükdeniz’de Kasap Hasan, bugünkü tüpçü Ercan’ın karşısında, diğeri, şimdiki Yurtiçi Kargo’nun yanında, sonuncusu ise, şimdiki Susam sokağında Kasap Zeki de açtı, kapattı.

Yoğurtcu

Üç yoğurtçu vardı: Küçükdeniz’de Mustafa Yurcu, bugünkü Gratis’in yerinde. Hatta Mustafa’nın oğlu Hasan, kurabiyeler yüzünden düşmesi sonucu sakat kaldığı için onlara 20 yıldan fazla ceza vermiş ve onları raftan indirmemişti. Diğeri Simge Emlak karşısında Niyazi Oran, üçüncüsü Büyükdeniz’de, Ethem Mete; yoğurtları güzeldi. Baharda mis gibi koyun yoğurdu da yaparlardı.

Lokanta

İki de Lokanta vardı. Muhittin usta, tam kubbeli bakkalın karşısında, bugünkü Gönülcan’ların dükkanında dört türlü yemek yapardı. Çok nefis ve temizdi yemekleri. Muhittin usta, kibar bir insandı. Diğeri de yine aynı sırada bugünkü tüpçü dükkanında Mustafa Usta çalışırdı. Şişman, göbekli, aynı zamanda çıkıkçılık da yapardı.

Manav

Bir tane manav yoktu. Bakkal dükkanı önünde satılırdı. Birkaç çeşit meyve ve sebze hepsi bundan ibaretti. Foça halkı genelde meyve ve sebzeyi Menemen Perşembe Pazarı’ndan alıyordu.

Eczane

Her şeyden önce eczane yoktu. Doktor Yavuz Güven’in bir tane ecza dolabı vardı. Bugünkü Özkoç’ların evinin yanındaydı. Daha sonraları Dr. Mehmet Aydemir’in ecza dolabı da oldu.

Bakkal

Bakkal dükkanı çoktu. Küçükdeniz’de yan yana Adnan Alpsoy, Hakkı Alpsoy, daha ileride Ahmet İrez, Suat Adalı, Bergamalı Mehmet, Büyükdeniz’de Aksekili Mustafa, İlhami Söylemezoğlu, Hasan Aksoy, Kemal, Mahmut Irmak ve Yüksel Coşkun, son olarak Soğukkuyu girişinde Hayati Sevi.

Pazaryeri

Vatandaşlar ayakkabı, giyim eşyası, kumaş, tahta, kireç, çimento, sebze ve meyvelerini her türlü ihtiyaçlarını Menemen’den karşılardı. Foça’da Halil Özel (Emin Özel babası) tek tuhafiyeciydi. Selçuk Dirim belediye başkanı iken, ilk Foça pazarının açılmasına ön ayak oldu. İş Bankası’nın karşısındaki tüm blok ve arkasındaki belediye pasajının bulunduğu alan mezarlıktı. Bu alan Pazaryeri olarak düzenlendi. Cumartesi günleri pazar kurulmaya başlandı. Ancak pazara Kızılkayalar, bir ayakkabıcı, köylülerden birkaç sebze ve meyve satıcısı gelirdi. Başka pazarcı rağbet etmiyordu. Selçuk bey, Foça’da Cumartesi günü pazarın kurulduğunu duyurmak için Menemen - Aliağa - Bergama ve yakın ilçelerine bir görevliyi propaganda turlarına çıkarırdı. Bir müddet sonra çalışmalar sonuç verdi. Foçalılar yavaş yavaş haftalık sebze ve meyvelerini kendi pazarlarından karşılar oldu.

Ulaşım ve Şoförler

İzmir’e günde üç otobüs giderdi. Şoförler; Halil, Karagöz İbrahim, Pepe İsmail Yirmibeşoğlu, Ahmet Peker, Sezai Eli, Cahit, Giritli, Refik Elko idi. Karagöz İbrahim tipik bir şofördü. İleri görüşlüydü. İlk özel otobüs yazıhanesini şimdiki Keyif Kafe yerinde kurmuştu: “Boğa” isimli otobüsü buradan kalkardı. Küçükdeniz sahil yolu Komando Okulu’nda biterdi. Büyükdeniz sahil yolu ise şimdiki Carfoursa önünde son bulurdu. Bu yollarda Arnavut taşı döşeliydi. Bunun dışındaki tüm yollar toprak stabilize yoldu. Yenifoça’ya denizden veya at eşek sırtında gidilirdi.

Elektrik

Sürekli elektrik yoktu. Şimdiki belediyenin bulunduğu alanda Rauf Çelebi’ye ait bir diesel jeneratör vardı. Buradan kent aydınlatılırdı. Makinadan iyi anlayan Sadi Emiroğlu işletirdi. Akşam saat 20.00’dan 24.00’a kadar elektrik bulunurdu. Daha sonraları bir jeneratör kuran Foçalı Nevin Sanlı, resmi dairelere ve evlerin bazılarına elektrik verirdi..

Sinama ve Eğlence

Bir sinema, şimdiki Akbank’ın olduğu yerde, Esat Kaan otelinin altındaydı. Diğer sinema da Kaynak otelinin karşısında, Jandarmanın bulunduğu yerde idi. Açık hava sinemasıydı. Bir başka açık hava sineması da şimdiki Dörtler Ekmek Fırını’nın arkasındaydı. Benzer bir eğlence yeri de Kerim Güven‘e ait (Ali Kaya’nın kayınpederi) tütün deposu idi. Burada seyyar tiyatro ve müzik grupları sanat icra ederlerdi.

Belediye

Belediye Binası Sırrı Kalyoncu’nun kahvesi önünde tek katlı, üç küçük odadan oluşmuş dar bir yerdi. Mustafa Konuk Belediye Başkanı, Bayram Oğuz muhasebeci, Süleyman Ege personel sorumlusu idi. Belediyenin iki tanınmış personeli vardı. Hasan Efendi çok amaçlı çalışırdı. Atlı arabası ile kasaplara et getirir ve tellallık yapardı. Okur yazarlığı yoktu. Tayfur Merul odacıydı. Hasan Efendi’nin annesi Sıdıka teyze, ev süpürgesi ile sokakları süpürürdü.

Kahvehane

Başlıca üç kahvehane vardı. Küçükdeniz’de Foça Restaurant’ın olduğu bina, diğeri ise Celep Restaurant’ın işletildiği binadaydı. Üçüncüsü ise, Nahiye Müdürü Ahmet Özyemişçiler’indi. Şimdiki Sırrı Kalyoncu’nun kahvesinin güneyinde denize doğru uzanmış bir binadaydı.

Fotoğrafçı vardı. Ama fotoğrafhane yoktu. Sabri ve Adil Yirmibeşoğlu’larının babası körüklü ve sehpalı makinesi ile vesikalık fotoğraf çekerdi. İlhami Söylemezoğlu, Hasan Aksoy’un dükkanlarının karşısında dışarıda asılı siyah perdenin önünde resim çekerdi.

Avukat yoktu Foça’da. Daha sonraları Ferit Oğuzbayır’ın oğlu, Doğu Oğuzbayır bir büro açtı. Yasa gereği beşten fazla avukatı olmayan yerlerde dilekçe yazan muhakkipler dava vekili olarak mahkemede davaya girerlerdi. Üç kişiydiler Ahmet Uygun, Osman Mert ve Halit Erol.

İki taksi şoförü vardı. Reşat Elko ve Hüseyin Kefi, (Dr.Recep Kefi’nin babası). Arabasına iyi bakardı,

Yağhane:

Reha Midilli’nin dükkanlarının olduğu yer, yağhaneydi. Kasım - Ocak aylarında eski usul ile gece gündüz çalışılırdı. Zeytin dolu çuvallar binanın üç tarafına yığılırdı. Güçlü - kuvvetli insanlar çuvalları sırtlarında taşırdı.

Bir başka yağhane Rauf Çelebi’ye aitti. İsmetpaşa mahallesinde şimdiki Tedaş tahsilat şubesinin bulunduğu bloktaydı. Reha Midilli’nin yazıhanesinin yanında, Demirci Şevki Kefi usta, at arabaları tamir ederdi.

İlçe Jandarma Komutanlığı eski binasının altı cezaevi idi. 10 - 15 arasında mahkum vardı. Bugünkü (Anfitiyatro Cafe) onların volta attıkları ve voleybol oynadıkları avlusu idi.

Polis yoktu, güvenliği jandarma sağlardı. Polis teşkilatı Tatil Köyü ile birlikte kuruldu

Tanınmış balıkçılar

Küçükdenizde: Mustafa Dağlı, Hüseyin Dağlı, Kaya Dağlı, Alim Dağlı kardeşler - Hüseyin (delirdi) Nevzat - Muharrem - İhsan - Hüseyin - Şerif Beytorun kardeşler, Zeki, Halil Behçet’in babası, Naile’nin (Hüseyin Dilsiz) Ali Girgin, Hüseyin Gönülden (Şeker reis ve Erdoğan’ın babası), Aruzun Kemal, Remzi, Dada İsmail, Todi Ahmet, İbrahim, Muharrem Kuaç, Arus Haydar, Muzaffer Poaç, Topal Fahri’nin kardeşi Liliko Ali, Mehmet Ali Çiloz, Onpara Mehmet, Koz Mustafa (Kozlu Dayı), Badanacı Remzi, Kara Yılmaz, Halil Baltacı, Hasan Günay, Dayko İbrahim ve karısı.

Büyükdeniz’de: Vesayi, Demir Ali, Hasan Tesen, Recep Sarı, İbrahim Sarı, Hasan Sarı, Kabak Niyazi, Bahri, Rodoslu Ahmet, Naci Safer, Celil Safer, Yaşar Nurkal, Rodoslu Hüseyin Sevimli, Ali’nin kardeşi Şevki (adliyede çalışan)

İki deniz arasında tatlı rekabet vardı. Çocuklar kendi aralarında, Foça’nın her yerinde köşe kapmaca, abarca, körebe, kaydırak, saklambaç, çelik - çomak ve top oynardı. Hatta top yoktu. Terzi Tayyar Nuray’a bezden top diktirirlerdi. Çocuklarda hal böyle iken, büyükler arasında illa Küçükdeniz Büyükdeniz diye sürdürülen tatlı ve gizli bir rekabet vardı. Büyükdeniz yerlilerden oluşuyordu. Buna mukabil Küçükdeniz, Limlili, Selanikli, Arnavut, Boşnak, Kosova muhacirlerinden tevekkül ediyordu. Soğukkuyu’da oturanlar ise genelde, at arabacılık, besicilik, badanacılık, gibi işler yaparlardı. Ancak çalışkandılar. İlçe yönetiminde bulunanların çoğunluğu Büyükdeniz’de oturduğundan kendilerini daha imtiyazlı görürlerdi. Havalıydılar. Büyüdeniz halkı Küçükdeniz’deki kahvelere pek gitmezdi. Küçükdeniz semtinde oturanlar da diğer tarafın kahvelerine mecburi olmadıkça girip çıkmazdı. Memurlar kulübü hep Büyükdeniz’deydi. Bir gün Küçükdeniz’deki kahveye giden memurları yadırgadılar; öyle ki “kahvede kumar oynanıyor“ diye şikayet bile ettiler.

















Sebahattin Karaca

Kaynak
Şükrü Kaya Sever ‘in (Yaşam Kavgam) adlı çalışmasından alıntı.
Süleyman Ege (Belediye Eski Başkanı)
Raife Nalan Karaca



Sebahattin Karaca

sebahattinkaraca35@hotmail.com
www.sebahattinkaraca.com

3252











   |   Hakkımızda    |    İletişim    |    Yasal Uyarı    |


    © FocaFoca.com tüm hakları saklıdır.   (03/2005)