ISSN 1308-8483
ABORJİN OLMAK VE YOK SAYILMAK / Sebahattin Karaca
  Yayın Tarihi: 19.3.2017    


ABORJİN OLMAK VE YOK SAYILMAK



“Dünyanın en zor hallerinden birisi insanın kendi topraklarından kovulması veya sürülmesidir” diye düşünmüştüm yıllarca. Oysa, insanoğlu için “kendi topraklarında yok sayılmanın” daha da zor olduğunu, Avustralya gezim sırasında farkettim.

KURANDA YERLİLERİ

Bir kaç sene önce Avustralya’yı bir baştan bir başa dolaşırken , kıtanın yerlileri olan Aborjinlere ilgim öylesine arttı ki, bir gün yolum bir daha Avustralya ‘ya düşerse Aborjinlerle ilgili bir araştırma çalışması yapacağıma dair, kendime söz vermiştim. Bu ilgim, esasında kıtanın kuzey doğusunda bulunan Cairns’de tatil yaptığım sırada katıldığım günübirlik turlarda oluştu. Tur şirketinin organize ettiği ve ağırlıklı olarak yerlilerin yaşadığı Kuranda Kasabası’nı ziyaret etmek ve akşam da yerli halkın gösterilerini görmek üzere katıldığım tur, çok büyük bir heyecanla başladı. Yaklaşık yüz sene önce yapılmış ve halen kullanılmakta olan tarihi buharlı tren ile uçsuz bucaksız ovadan başlayan yolculuk, dağlara doğru tırmanırken gözün alabildiği kadar muhteşem, cenneti anımsatan manzarayı seyretmek keyifliydi ve aynı zamanda şaşkınlık yaratıyordu. Çünkü tren yolunun inşasının, teknoloji yerine, insan gücü kullanılarak büyük zorluklarla yapıldığını görmek, dağlardan akan şelaleler ile kıvrım kıvrım dans ederek gitmekte olan trenin içinde olmak, gerçekten hepimizi büyülüyor ve şaşırtıyordu. Esas şaşkınlığımı Kuranda’ya varınca yaşadım. Kuranda’nın girişinde şimdi otel hizmeti veren ancak yüz sene önce İngiliz muhafızlarının yaşadığı görkemli bina adeta hoşgeldiniz diyordu. Kasabada, hemen binanın dibinde başlıyordu. Yüz yıl içerisinde tam bir turistik kasaba olmuştu. Doğal güzelliği bir yana ağırlıklı yerli halkın kasaba civarındaki orman içinde yaşamı turistlerin ilgisini çekiyordu. Kasabanın alt eteklerine indikçe, yerlilerin içine girerken duyduğum biraz korkunun yanı sıra, heyecan ve merak duygusunu bir arada yaşadım. Bazılarına İngilizce “merhaba” dedim. Bir kısmı İngilizce cevap verdi, bir kısmı beni selamladı. ”Hayrola, nereden geliyorsun?” der gibi merakla bakan da vardı, ”nereden geliyorsun?” diye, İngilizce soran da vardı. Şaşkındım, ürkektim ama meraklıydım. O anda Aborjinler hakkında bir araştırma, bir yazı yazmak, benim için kaçınılmaz olmuştu. İşte o gün bugün oldu; yaklaşık beş sene sonra yolum bir daha Avustralya’ya düşünce, Aborjinlerle ilgili yaptığım küçük araştırmalar, incelemeler sonucunda edindiğim intiba ve bilgileri yazmak, bugüne nasip oldu.



İŞTAH KABARTAN YENİ KITA

XVIII. yüzyılda Avrupa Kıtası’nda, Hint Okyanusu’nun güney kısımlarında bir kara parçasının olduğu konuşulmaya başlanmıştı. Hollanda Kraliyet Ailesi’ne ait gemiler, Asya’nın güneyinde cirit atarken ve pek çok adayı kendilerine koloni olarak bağlarken, bu adaların daha da güneyinde büyük bir kara parçasının olduğunu görmüş ve ‘önemsiz kara parçası’ olarak kayıt altına almışlardı. Buradan sızan kara parçasının haberi, İngiltere Krallığı’nın iştahını kabartmış, kaptan James Cook komutasında hazırlanan donanma, 1768 yılında İngiltere’den okyanuslara açılmıştır. Uzunca bir yolculuktan sonra, 22 Ağustos 1770 tarihinde Kaptan James Cook Avustralya’nın doğu kıyılarına Britanya Bayrağı’nı asarak, Avustralya’yı, Britanya Krallığı’na bağladığını deklare etmişti.

“James Cook, adada yerli kabilelerin dağınık düzende yaşadığını görmüş olmasına karşın, Britanya Krallığı’na yazdığı bir dizi raporda eksik ve yanlışların olduğu daha sonra ortaya çıktı. James Cook Aborjinlerle ilgili raporu sunarken, Aborjinler’in birkaç bin kişi olduklarını, evlerinin bulunmadığını, çok dağınık guruplar halinde ve daha ziyade orman içinde yaşadıklarını bildirmişti.”



“WARRA WARRA” YANİ DENİZDEN ÇIKAN ADAMLAR

James Cook’un bu hatalı raporu doğrultusunda Britanya Hükümeti adayı ”Terra Nullius” yani “kimseye ait olmayan topraklar“ olarak nitelendirmiştir. Oysa Aborjinler kendi aralarında konuşurken, en az yirmi bin yıldır bu kıtada birbirinden farklı kabileler olarak yaşadıklarını söylemektedirler. Daha sonra yapılan bilimsel araştırmalarda, anılan tarihin doğru olduğu kanaatine varılmıştır. Öyle ki sadece bugünkü Sidney’in merkezi olan Woolloo Moolloo‘da Cadigal ırkından 3000’den fazla Aborjin yaşamaktaydı. 18-20 Ocak 1788 tarihinde içinde mahkumlar, muhafızlar ve Britanyalı devlet görevlileri olan 11 gemilik kafile Botany sahiline çıktı. 25 Ocak 178’ de olup biten karşısında şaşkına düşen Aborjinler, ilk gelen kafileyi el kol hareketleri ile tehdit etmeye çalışsalar da başarılı olamadılar.

İngilizler geldiğinde Aborjinler, ”Warra Warra” yani “denizden çıkan adamlar” diye bağırıyorlardı. 26 Ocak 1788’de kaptan Phillip Arthur, bugünkü Sydney kıyılarına Britanya bayrağı dikerek, buranın Britanya toprağı olduğunu ilan etmiştir. Bu tarih o günden bugüne “Avustralya Günü” olarak kutlanmaktadır. İlk kış mevsimi yaşandığında Avustralya’ya gelen Avrupalıların sayısı neredeyse iki katına çıkmıştı. Soğuk havayla beraber Sydney’in iç kısımlarına ilerleyen İngilizler, Aborjinlerin yaşam alanlarına doğru tecavüze başlamışlardı. Hem Aborjinlerin avlandığı sığ bölgeler işgal ediliyor, hem de av araç gereçleri mahkumlar veya muhafızlar tarafından, alınıp çalınıp satılmak üzere Avrupa’ya yollanıyordu. Bu üzüntü verici olaylar sonucunda Aborjinler tarihlerinde olmadığı kadar kıtlıkla burun buruna gelmişlerdi. Bunun sonucu olarak Britanyalılarla Aborjinler arasında çatışmalar iyice tırmanmaya başlamıştı. Nisan 1789’da bilmedikleri bir hastalık Aborjinleri kırıp geçirmişti. Bu hastalığın adı çiçek hastalığıydı ve Avrupalılar tarafından kıtaya taşınan bu hastalığa yerliler ‘gal-gal-la’ diyorlardı. Bilmedikleri hastalığın pençesine düşen Aborjinler çare de bulamadıkları için, Sydney bölgesindeki Aborjin nüfusu inanılmaz derecede azalmıştı. Hızlı nüfus kaybı Aborjinlerde sosyal ve duygusal çöküntüye sebep olmuştur. O yıl ölümler, o kadar fazlaydı ki cesetler yığınlar halinde Sydney sahillerine vuruyordu. Tarihi dökümanlara göre Aborjinler muhteşem War-ra- taw çiçeğini saygı göstergesi olarak ölülerinin üzerine atıyorlardı. 1791’e gelindiğinde Cadigal ırkı Aborjinler’den sadece 3 kişi hayatta kalmıştı.



İLK ESİR ARABANOO

“Arabanoo” Britanya askerleri tarafından esir alınan ilk Aborjin askeridir. Amaç Vali Phillip’e Aborjin dili ve kültürü ile ilgili bilgi sunmaktı. İlk esir alındığında başına bir gardiyan ve muhafız verildi. Ayakları zincirli halde tutuldu. Güven duyulmaya başlandıktan sonra ayaklarındaki zincirler çözüldü, güzel kıyafetler giydirildi ve bu arada İngilizce öğretildi. Arabanoo kolonist İngilizlerle arkadaş oldu ve Vali Phillip’e akşam yemeklerinde eşlik etmeye başladı. Valiye Aborjinlerle ilgili sosyal ve kültürel olarak ilk bilgi akışını sağladı. Bir nevi iki kültür arasındaki ilk bağ gerçekleşmiş oldu. Çiçek hastalığı ortaya çıkınca hastaların bakımıyla bizzat ilgilendi. Kendisi de yine çiçek hastalığından ölen Arabanoo Vali Bahçesi’nde bugünkü Sydney Müzesi olarak kullanılan alana defnedilmiştir.

KÖTÜ SONUN BAŞLANGICI

25 Kasım 1789’da, 26 yaşında bir Aborjin delikanlısı olan Bennelong, arkadaşı Colebee ile beraber Sydney’in kıyısındaki Manly’de Britanyalı askerlere esir düşmüştü. İkisi de vali konağına getirildi. Colebee kaçmayı başardı ama Bennelong alıkonularak, İngilizce öğretildi. Aborjinlerle iletişim kurmayı amaçlayan vali Phillip’e tercüman yapıldı. Bennelong Avrupa tarzı yaşamayı öğrenen ve medenileşen ilk Aborjin olmuştu. Zorla alıkonulmasına rağmen Bennelong kendini Aborjinlerle Avrupalılar arasında bir köprü gibi görüyordu. Vali Phillip’e inanılmaz derecede yakın konumdaydı. Bugünkü Opera House binasının bulunduğu alanda 4m yüksekliğinde anıt yaptıran Vali Phillippe, bu bölgeye Benelong Noktası adını vermiş ve halen de Bennelong noktası olarak anılmaktadır. 1792’de vali ile İngiltere’ye giden ve 1795’de anavatanına geri dönen Benelong, giyimi ve davranışıyla yerlilerden tepki görmüş, bu keskin dönüşüm ona çok pahalıya mal olmuştur. Alkolün ve depresyonun pençesine düşen, ne kendi ırkına ne de İngilizlere yaranamayan Bennelong 1813’de sefil bir şekilde hayata veda etmiştir. Tutukluğunun sonucunda, beyazların kültürünü öğrenip kendi ırkına anlatmak isteyen biri olmasına karşın hala bugün pek çok Aborjin tarafından hain olarak görülür.



KENDİ IRKI İÇİN SAVAŞMAK

Kendi ırkına yaranamamış Benelong’a karşın Parramatta Bölgesi’nde yaşayan Bediagal Kabilesi’nden gelen Pemulwuy Avustralya’nın ilk Aborjin gerilla lideridir. Pemulwuy İngilizlerin Aborjinlere verdiği zararlara tahammül edemiyordu. Bu duruma daha fazla göz yummayarak topladığı 100 e yakın Aborjinle birlikte Sydney’in batı bölgesinde gerilla mücadelesine başladı. Birkaç defa esir düştü, yaralandı, buna rağmen muhafızların elinden kurtulduğu için Aborjinler arasında hala efsane olarak kabul edilmektedir. Kolonistlere korkulu günler yaşatan ve kayıplar verdirten Pemulwuy, 1802’de boğularak öldürülmüştür. Öldürüldükten sonra başı gövdesinden ayrılmış ve bilimsel araştırmalar için İngiltere’ye gönderilmiştir. Aborjinler, Pemulwuy’dan ”O bizim ilk kahramanımızdı, varlığı ile bize güç veren büyük bir savaşçıydı” diye bahsederler.



İLK YERLİ KONFERANSI

1814 yılında Vali Macquarie, ilk yerli konferansını Parramatta’daki halk pazarında toplamıştır. Bu ilk bundan sonra her yıl Aborjinlerle Avrupalıları bir araya getiren bir gelenek haline dönüşmüştür. Yine, Vali Lachlan Macquarie 18 Haziran 1815’de entegrasyon amaçlı 4-7 yaş arası Aborjin kız ve erkek çocuklarına eğitim vermek üzere ilk yerli eğitim enstitüsü kurumunu kurdu. Macquarie tarafından açılan bu enstitü, Avrupa hayat tarzına uygun eğitimi amaçlamıştı. Ancak Aborjinlerin ilgi göstermemesinden dolayı kurumda ilk sene sadece iki kişi eğitim görmüştür. Kurumun açılmasından dört sene sonra bu sayı yirmiye yükselmiş ve bunlar aynı sene 100 tane İngiliz çocuklarıyla beraber müsabakaya tabi tutulmuşlar ve kazanan kişi 20 kişilik Aborjin gurubunun içinden çıkmıştır. 13 Haziran 1816’da dünyada sayılı ve prestijli botanik bahçesi olan alanı Vali Macquarie, Kraliyet Bahçesi (Royal Botanic Garden) olarak ilan etmiş ve o günden bugüne itina ile korunmuştur.



BAHÇE SARAY İLE YANAN GEÇMİŞ

1879 yılında Kraliyet Bahçesi’nde inşa edilmiş Bahçe Saray binası içindeki, İngiliz halkına ve Aborjinlere ait 3000 civarındaki etnografik eserlerle beraber 22 Eylül 1882 sabahında çıkan bir yangın ile tamamen yanmıştır. Yangının kendiliğinden mi çıktığı veya bir sabotaj mı olduğu hiçbir zaman öğrenilemedi. Bu durum şüphesiz Aborjinler için başka bir yıkım demekti. Çünkü onlar, geçmişlerinin tamamının, bu yangınla beraber yok olduğunu düşünüyorlardı.

Eylül 1883’de “Aborjinleri Koruma Kurumu” kuruldu. Bu kurum yerlilerin problemlerini düzenlemeye çalışmayı amaçladı.. Aborjinler için yaşam alanları yaratmaya başlayan bu kurum, onların sağlık, barınma ve eğitim gibi sorunlarını çözen bir platform haline dönüştü.

1901 tarihinde altı İngiliz kolonisinin birleşmesi sonucu Avustralya Federasyonu kurulmuş oldu. Bu durum bir yandan Avustralya Ulusu’nun doğması anlamına gelirken diğer yandan Aborjin Ulusu’nun ölmesi anlamına geliyordu. Aborjinler bu tarihten sonra şehirlerin varoşlarında veya kırsal bölgelerde konuşlanmış, gelişmemiş topluluk olarak görüldü. Aborjinler, Avustralya Federasyonu’nun kurulumunda ve gelişiminde hiçbir şekilde söz hakkına sahip olamadıkları gibi, sonraki süreçte de temsil ve oy hakları olmadı.



ÇALINAN NESİL

1915’de Yeni Güney Galler Eyaleti, Aborjinleri Koruma Kurumu’na Aborjin çocuklarını ailelerinden alınıp beyaz ailelerin yanına yerleştirmeleri için yetki verdi ve bu herhangi bir mahkeme kararını beklemeden yürürlüğe konuldu. Aborjin Koruma Kurumu’nun asıl amacı Aborjin çocuklarını ailelerinin yanından alıp beyaz ailelerin yanına yerleştirmek, bu şekilde genç jenerasyonu asimile etmekti. Genel olarak 10 ile 14 yaş arasındaki kız çocuklar, özellikle hedef seçilmişti. Beyaz ve orta gelirli ailelerin yanına yerleştirilen bu kızların, ileride beyaz bir erkekle evlenmek için uygun birer eş adayı olması sağlanacaktı. 1909 ile 1938 yılları arasında Yeni Galler Eyaleti’nde 2000’den fazla çocuk bu şekilde ailelerinden alınmış ve bir daha geri verilmemiştir. Aborjin haklarını geliştirme derneği 26 Haziran 1938’de yas ilan etti. Bu tarihte Avustralya Aborjin konferansını Sydney’de topladı. Aborjinlere tam anlamıyla Avustralya vatandaşlığı statüsü verilmesi için, yasal ve siyasi girişimler başlattı ve şu sloganı yaymaya çalıştı: “Sizler yeni Avustralyalısınız, bizler ise eski ve bu toprakların asıl sahipleri olan Avustralyalıyız. Biz sadece adalet, hoşgörü ve biraz da nezaket istiyoruz. Acaba çok mu şey istiyoruz?



1965 ÖZGÜRLÜK SAVAŞÇILARI

Charles Perkin ve Jim Spigelman liderliğindeki 30 üniversite öğrencisi Sydney’den başlayarak 3200 km yol katetmiş ve Aborjinlere yapılan ayrımcılığa karşı yaptıkları bir dizi protesto gösterileri sonucunda, kendilerine “Özgürlük Savaşçıları” adı verilmiştir.

Yerliler için ilk sağlık merkezi Sydney’de kuruldu. Aborjin olan Neville Bonner Avustralya’nın ilk senatörü olarak parlamentoya girdi. Federal parlamentoya yapılan 94 başvuru ve 10 yıllık bir kampanya sonucunda Aborjinlere vatandaşlık hakkına ‘evet’ oyu verildi. Aborjin haklarını savunma kampanyası lideri Faith Bandler lobi faaliyetlerini yürütürken, başbakan Harold Holt’a “sizin hükümetinize bu ülkede kaç tane koyun ve at var deseler, kesin ve doğru bir şekilde rakamları verirsiniz. Lakin size bu ülkede kaç tane Aborjin var diye sorsalar, bu konuda hiçbir fikre sahip değilsiniz. Aborjinlere vatandaşlık statüsü verilmesi , insani haklar bir yana en azından istatiki bilgiler açısından bile kayda değer değil midir?

1962’de Fedaral Seçim Kurulu Aborjinlerin de seçimlerde oy kullanması kararını almıştır. 1967’de ise yapılan referandumda %90.7 ile genel sayımda Aborjinlerin de sayılmasını onaylayan yasaya ‘evet’ çıkmıştır. 1976’da dört Aborjin gencinin başkent Cambera’da, parlamentonun karşısında bir plaj şemsiyesi altında bir araya gelmesi ile başlatılan harekette, Aborjinlerin topraklarına yeniden sahip olması hedeflenmiştir. Yerlilerin mevcut haklarını almaları 1997’de dönemin John Howard hükümeti sırasında gerçekleşmiştir. 26 Haziran 1998’de hükümet, yerlilerden resmen özür dilemiştir. “The sea of hands” adlı kuruluş kayıtlı 300 bin üyesi ile Aborjin hakları için mücadele etmeye devam etmektedir. Özür dileme günü Avustralyalıların “çalınan jenerasyon”a karşı üzüntülerini bildirmelerine fırsat veren ulusal bir organizasyondur. Çalınan jenerasyon ismi zorla ailelerinden alınıp beyaz ailelerin yanına yerleştirilmelerinden dolayı verilmiştir. Özür dileme günü, yerliler ve yerli olmayanlar arasında başlayan, karşılıklı birbirini anlamanın başlangıcı olması, dolayısıyla önemlidir.



KURTULDUK


26 Ocak 1988 günü, Aborjin kültür ve politika hayatının en önemli dışa vurumlarından biri yaşandı. Avustralya’nın dört bir yanından yerliler, otobüsler ile veya özel araçlarıyla gelerek Avustralya Günü kutlamalarına inat, sokaklarda yürüyerek hayatta kalmalarının 200. yılını kutladılar. Çünkü onlar, kendi topraklarında iki yüz yıl yok sayılmanın ardından, yeniden bir değer ve kendi topraklarında yeniden vatandaş olmanın mutluluğunu, gururunu yaşıyorlardı.

Sebahattin Karaca



Bu çalışmam sırasında yardımlarını esirgemeyen sayın Mehmet Arvas’a çok teşekkür ederim.

KAYNAKCA:
- Sydney Royal Botanical Garden Archives
- Aboriginal History City of Sydney


Sebahattin Karaca

sebahattinkaraca35@hotmail.com
www.sebahattinkaraca.com

3369











   |   Hakkımızda    |    İletişim    |    Yasal Uyarı    |


    © FocaFoca.com tüm hakları saklıdır.   (03/2005)