ISSN 1308-8483
RASTGELE / Elif Y. ÖZEL
Elif Y. ÖZEL    
  Yayın Tarihi: 28.12.2015    


RASTGELE

Ah biz insanlar…
Ne kadar zorluk varsa yaşanabilecek, emin olun itinayla yaşıyoruz.
Daha doğrusu, “zor”u itinayla yaşayabilmek için var gücümüzle çabalıyoruz.
Her şeye üşenen biz, her ne hikmetse, bu konuda son derece cevval olabiliyoruz mesela.
Kabul edelim; “Zor”un bile anası ağladı bizim yüzümüzden. Zavallının hiç “kolay”ı olmadı sayemizde.
Nasıl mı?
“Memnuniyet halimizin” tarafımızdan “zor”a bulaştırılan durumuyla başlayayım.
Memnuniyet halinin; memnun hali ve memnuniyetsiz halinin dışında, insanoğlu tarafından üçüncü hal olarak gruba zoraki dahil edilen orta düzey memnuniyet hali, en fazla talep gören hal olma vasfıyla bu güne kadar sıralamadaki yerini başarılı şekilde koruyabilmiştir.
Kendisine asla saygı duymadığım bu hal; aslında yoktur, sanaldır, niteliksizdir ve içi boştur.
Kanaatimce; Orta düzey memnuniyet halinin var olduğunu düşünenler, ya mutsuzdurlar ya da mutsuz olduklarının farkında değildirler.
Bu durumda, insanoğlunun rol yaptığı ayan beyan ortadadır ve sonuç olarak, insanoğlu hem kandırmakta hem de kandırılmaktadır.
Diğer konu, hayatımıza zorla sokulan “biraz” kelimesidir. Bana göre lügatımızın en samimiyetsiz kelimesidir kendisi. Yani “birazlı kandırılmışlıklarımız”ın başrol oyuncusudur.
Çünkü hiçlerimizi örtmek ve de hiç ya da hep olmanın korkunç tarafını sevimli hale getirebilmek için kullandığımız joker kelimemizdir “biraz”.
Durumu izaha yardım için birkaç soru sorayım.
“Biraz ağlamış olmak için ne kadar ağlamalıyız?”
“Ayşe’yi çok ağlatan durum “Veli’yi biraz ağlatıyorsa, bu durumda yapılacak tesellinin adil olması için ne yapılmalıdır?”
Daha da kötüsü; “Ağlanacak haline gülen birisi için, biraz da olsun bir faydamız dokunsun istiyorsak ne yapmamızı önerirsiniz?”
“Dökülen gözyaşı miktarı derdin büyüklüğü ile doğru orantılıdır” gerçeğinden hareketle; “Senin derdin dert midir benim derdim yanında” misali, derdin şiddeti hangi otoritelerce belirlenmektedir? Bu verilere bugüne kadar neden ve hangi gerekçelerle kimse ulaşamamıştır?
“Biraz acıktım, biraz müsaade, birazdan burada olur, biraz anladım, biraz seviyorum, biraz borç versene vb. günümüzde sık sık kullandığımız durum bildiren bu cümleler, kime göre ve neye göre belirlenmiştir?”
“Hali hazırda bu birazlar kimler tarafından yönetilmekte ve hangi durumlarda piyasaya sürülmektedir?”
“İlgili şahıslar gerekli açıklamayı yapana kadar, normale dönemeyeceğimizin farkında değiller midir?”
“Şayet, “biraz” kelimesi bir ölçü birimi olarak oluşturulduysa, neden ders kitaplarında yer almamaktadır? Nerede ve nasıl kullanılacağı bu güne kadar neden kimseye öğretilmemiştir?”
Son durumumuza gelirsek;
Bilerek ve isteyerek zora soktuğumuz ve zora sokulmuş halinden de son derece haz aldığımız, “Medeni Durum”umuz.
Günümüzde teori niteliği kazanmış cümlelere sahip olması, önem derecesi bakımından bizim için son derece anlamlıdır.
Medeni durumun, evli ve bekar olmak üzere ikiye ayrılması, durumun basitliğinden ziyade zorluğundan kaynaklanmaktadır. Zor ve karmaşık bir durum olması, durumun ikiye ayrışık şekilde kalmasının ana sebebidir.
Ayrıca, insanoğlu hayatının en anlamlı sınanmışlıklarını “medeni durum” konusunda vermiştir. Karar verme noktasında, aklının en şiddetli gel gitlerini de yine bu dönemde yaşamıştır.
Mesela, Bekarlık konusunda;
“ Topluma en büyük eserleri, çocuksuz adamların evlenmemiş olanları vermişlerdir” diyen BACON’a mı, yoksa, “bekarın parasını it, yakasını bit yer” (Anonim) diyen gruba mı inanmalı noktasında gayet anlamlı gelgitler yaşanıyorken ve henüz sonuca varılamamışken,
Evlilik konusunda;
“Bir erkek karınızı elinizden aldığı zaman, karınızı ona bırakmaktan daha büyük bir intikam yoktur” diyen Sacha Guitry’in ve hemen arkasından, “ebedi bir şifadır evlilik” diyen A. Hamdi Tampınar’ın sözleriyle yeniden ve daha şiddetlisinden bir gelgit daha yaşamış olan insanoğlunun aklı, sonunda şuursuzluk düzeyine kadar terfi etmiştir.
Hal böyle olunca, hayatın çıkış noktası olarak kumarı seçen insanoğlu, “yazı-tura” misali, ne denk gelirse kabulü sayarak yaşamına kaldığı yerden devam etmiştir.
Yazı gelen evlendirilmiş,
Tura gelenin de bekarlığı ilan edilmiştir.
Daha sonra, evliler bekarları baş göz ederek, bekarlar da evlilere sultanlık vaat ederek ve de tamamen bilerek ve isteyerek birbirlerinin başını yakmaya başlamışlar. Mevcut faaliyet, insanoğlunda şuur kaybına yol açana kadar devam ettirilmiştir. O gün bugündür insanoğlu, yaşamaya yitik şuuruyla devam etmeye çabalamaktadır.
Anası ağlatılan ve genetiğiyle oynanan “Zor” a gelince; Nihayet “Kolay”ını bulmuş ve onunla vakitlice evlenmiştir. Bu evlilikten, “Rast” ve “Gele” isminde nur topu gibi iki evlatları olan çift, yeryüzünün tek mutlu çifti olmaları nedeniyle, başarıları sertifika ile ödüllendirilmiştir.
Bize de sadece, yitik şuurumuza yarenlik edecek, “ah”larımız ve “vah”larımız kalmıştır.
RASTGELE…..


Elif Y. ÖZEL



2475











   |   Hakkımızda    |    İletişim    |    Yasal Uyarı    |


    © FocaFoca.com tüm hakları saklıdır.   (03/2005)